26 Ağustos 2011 Cuma

Tarih Önden Gitsin, Ben Yetişirim (8)


Yola çıktıklarında önce birtakım talimatlarda bulunup kararlaştırılan yerde ve saatte herkesin hazır bulunması ricasında bulunan rehber, daha sonra sıradaki ziyaret yeri hakkında bilgiler verdi. Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın kızı olan Seyyide Zeynep’in türbesine gidiyorlardı.

Dünyanın her tarafındaki Şiilerin akınına uğrayan bu türbe, Şam’daki diğer türbelerden çok faklıydı. Yol boyunca uzanan seyyar satıcı tezgâhlarının ve dükkân önlerinde sergilenen yığınların neden olduğu darlık hissi, türbenin avlusuna girer girmez yerini ferahlığa bırakıyordu. Beş ton altınla süslenmiş kubbeden yansıyan ve gözlerini kamaştıran ışık, büyük itina ile örülmüş çinili minarenin güzelliğini görmelerine engel olamamıştı.

Tamamen İran kültürünün mirası olan Seyyide Zeynep türbesinde şahit oldukları bu kalabalığın hareketlerini bir süre takip ettiler. Az önceki 37 ekran televizyonun ekranında izlediği kişi, sanki oradan fırlayıp gelmiş ve önünde oturan bir grup için ağıtlarına burada devam ediyor gibiydi. Az ileride çok yüksek sesle ağıtlar yakan bir başkası, yorulduğu için yanındaki yaşlıya işaret ediyor ve onun devam etmesini istiyordu. Her revakın sütunu koltuk edinmiş kişiler, ya ellerindeki kitapları okuyor ya türbenin cazibesine dalıyor ya da sallanarak bir şeyler mırıldanıyorlardı.

Türbenin modern lavabolarında abdest aldıktan sonra, türbenin dış görünüşüne uyum sağlayamadığı belli olan halılar üzerinde, Babacan Halil Amca’nın imametinde öğle namazlarını cemaatle eda ettiler.

Kubbesi epey uzaktan parıldayarak güzelliğinden haber veren bu türbenin, içinin dışından geri kalmadığını içeri girdiklerinde fark ettiler. Adım atmakta zorluk çektikleri kalabalığın içine daldıklarında, rengârenk seramiklerle süslenmiş duvarlardan ve kristalden göz kamaştıran avizelerden kimsenin haberi yok gibiydi. İçerideki herkes demir nikabın kapattığı mezarı görmek için bir yarış içerisindeydi. Ancak bu nikabın bir ucundan tutan bir daha bırakmak istemeyince kalabalık izdihama dönüşüyor ve mezarı görmek çok az kişiye nasip olabiliyordu.

Masum gözlerle etraflarında olup biteni anlamaya çalışan biri kız iki çocuk, ellerini sıkı sıkı tuttukları babalarının hareketlerini taklit ederek türbeyi ziyaret ettikten sonra ya da türbeye biraz yaklaştıktan sonra, yüzleri türbeye dönük olarak giriş kapısına doğru ilerlediler ve kapıyı öpüp gözden kayboldular. Onlar da türbeyi değil görmek, yaklaşmanın bile mümkün olmadığını anlayınca selam verip birer fatiha okudular ve kapıya yöneldiler.

Gruptakiler dışarı çıkmışlardı, ancak Bilal avını kollayan bir leopar gibi etrafı inceliyordu. Birden hızlıca fotoğraf makinesini çıkarıp uygun gördüğü bir açıyı yakaladı ve deklanşöre bastı. Burada gördüklerini arkadaşlarıyla paylaşmaya kararlıydı. Ama gizlice hareket etmek zorundaydı. Çünkü fotoğraf çekmenin yasak olduğunu ve Şiilerin buna hiç tolerans tanımadığını biliyordu. Ancak bir şeyi unutmuştu. Makinenin flaş ayarı otomatiğe ayarlı olduğu için ortalığı birden beyaz bir ışık kaplamıştı.

Kimse sesini çıkarmasa bile o anki korkusu Bilal’e yetip de artacak seviyedeydi. Ancak bu kadarla kalmadı. Bir tarafı tutulmuş gibi hareketsiz duran Bilal, kızgın gözlerden fırlayıp cesaretini yaralayan bakışlardan kurtulmak için yavaş yavaş geri dönmeye çalışıyordu ki, arkasından hızlıca gelen sivil kıyafetli bir kişi elindeki makineyi kavradı. Neye uğradığını şaşıran Bilal, makinenin ipini koluna geçirmiş olmasına hiç bu kadar sevineceğini düşünemezdi. Sivil polis olduğunu düşündüğü adam Farsça bir şeyler söylüyordu. Hatta bağırarak konuşuyordu. Hiçbir şey anlamamasına rağmen anlamış gibi kafasını salladı. Etraftaki bazı yaşlı kişilerin bağırarak konuşan adama muhtemelen daha yavaş sesle konuşması ikazını fırsat bilerek “Esselamu aleykum” deyip kapıya yöneldi.

Dışarı çıktığında gruptakilerin kendisini merakla bekliyor olacağını düşünüyordu. Ama kendisinden başka kimsenin kalmadığını fark edince, yine geç kaldığını anladı ve otobüsün kendilerini bekleyeceğini bildiği yere doğru koşarak Seyyide Zeynep türbesinden ayrıldı.

Biner binmez otobüs hareket etti. Zaten çalışır vaziyetteydi. Herkes Bilal’e çok kızmıştı, ama o geldikten sonra pek çoğunun öfkesi dinmişti. Diğerlerinin ise, az sonra rehber mikrofonu eline alıp sıradaki yerin Emeviye Camii olduğunu söyleyince öfkeleri neşeye dönmüştü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder