23 Ağustos 2011 Salı

Tarih Önden Gitsin, Ben Yetişirim (5)


Yetmiş dakikalık bir yolculuk sonrasında Şam’a varmışlardı. Rehber, Şam’da ilk yapacakları şeyin güzel bir kahvaltı olacağını söyleyince, herkesin yüzüne bir tebessüm yayıldı. Yorucu bir gecenin ardından güzel bir kahvaltının gerçekten iyi olacağını düşünüyordu herkes. Ancak çok kısa bir süre sonra yüzlerine yayılan bu tebessümün kaybolacağı, o anda kimsenin hatırına bile gelmezdi.

Geldiklerin yerin Şam’ın en iyi restoranlarından biri olduğunu söyleyen rehbere herkes hak vermişti. Etraf çok temiz görünüyordu. Tarihî bir bina olduğu belli olan bu restoranın oldukça modern bir tasarımı vardı.

İç tasarımla uyum sağlayan kıyafetleriyle garsonlar, kahvaltıyı başlatmak üzere Suriye’ye has bir çorbayı henüz dağıtmaya başlamışlardı. Ancak önüne konan çorbadan bir kaşık alan yüzünü ekşitiyor ve bir an önce kurtulmak istercesine tabağı uzaklaştırıyordu. Mercimek çorbasını andıran ve oldukça nefis görünen çorbadan Bilal de bir kaşık almış, ama içemeyeceğini anlayınca onlara hak vermişti. Kokusunun ve görüntüsünün çok güzel olmasına karşılık kullandıkları bir baharat çorbaya acımtırak bir tat vermişti. Acaba içebilen var mı, diye etrafına baktığında sadece Babacan Halil Amca’nın ve grubun en küçüğü olan Halit Bebek’in çorbayı içtiğini fark etti. Çorbadan ümidini kesenler mecburen kahvaltılıklara yöneldiler. Ama damakta acı bir tat bırakan peynir ve neredeyse tatsıza yakın tadıyla zeytin de bu kahvaltının çok da güzel olmayacağı sinyalini vermişti. Az önceki yüzlerindeki tebessüm kaybolmuştu. Çünkü Suriye’nin damak zevkinin kendilerininkine uygun olmayacağı kanaatine varmışlardı.

Rehber, artık buradan ayrılma zamanın geldiğini ve bir an önce yola çıkmaları gerektiğini söylediğinde kimisi kutu reçel, bal ve tereyağıyla kahvaltısını tamamlamış, kimisi de otobüste yemek üzere çantasından çıkarıp hazırladığı peksimetten koparıp yemeye başlamıştı bile.

Pek çok medeniyete başkentlik yapan ve aynı zamanda dünyanın en eski başkenti olma özelliğine sahip olan bu tarihî mekânda gezilecek çok yer vardı. Bunlardan en azından hedefledikleri kadarını gezebilmek için hızlı hareket etmeleri gerekiyordu.

Şam’ın merkezine vardıklarında onları karşılayan ilk tarihî yapıt, Şam Tren Garı’ydı. Kapısında sembolik olarak duran lokomotif onlara hoşamedi etmiş ve bu toprakların kendilerine çok yabancı olmadığı hissini vermişti.

Oldukça önemli bir tarihî arkaplanı olan bu tren garı, Arap dünyasındaki siyasî hâkimiyetini pekiştirmek ve aynı zamanda Müslüman tebaanın rahat bir şekilde mukaddes topraklara gidip hac farizasını yerine getirmesini temin etmek için Abdülhamit’in hazırladığı Hicaz Demiryolu projesinin başlangıcını teşkil ediyordu. Plana göre Şam’dan hareket eden tren, önce Mekke’ye, oradan Akabe’ye, oradan Cidde’ye ve en son Yemen’e varacaktı. Ancak bunu başarmak mümkün olmadı ve Medine’ye kadarki kısmının ikmaline muvaffak olunabildi. Böylelikle 1900’ün sonbaharında başlanan Hicaz Demiryolu, sekiz yıl sonra yine bir sonbahar günü ilk seferine başladı. O güne kadar kutsal topraklara ancak kırk günde ulaşılabilirken, dünyanın ilk borçsuz tamamlanan demiryolu olma özelliğine kavuşan bu demiryoluyla üç günde ve oldukça uygun bir ücret mukabilinde varılır olmuş. Ancak Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı’nın bölgede hâkimiyetini kaybetmesinin ardından demiryoluna yönelik saldırılar da iyice artmış ve zamanla ulaşıma kapatılmış.

Bu topraklara gelmeden önce edindiği bilgiler bir bir hayalinde canlanırken “Keşke bugün yine bu demiryolu kullanılır durumda olsaydı” diye içinden geçirdi. Bu sayede Arap Yarımadası’nı gezmek çok daha kolay ve ekonomik olabilecekti.

Bu duygulardan sıyrılmak üzereydi ki rehber konuşmaya başladı. Karşılarında beliren kalenin hemen yanında bir çarşı olduğunu ve Abdülhamit tarafından yaptırıldığı için Hamidiye Çarşısı olarak isimlendirildiğini söyledi. Bizim kapalı çarşının bir benzeri olan bu çarşıda gezip dolaşmak istediler. Ancak rehber bunun şimdilik mümkün olmadığını söyledi. Şimdilik başka yere gideceklerdi. Daha sonra bu çarşıyı gezeceklerinden emin, ama başlarına geleceklerden habersiz olarak çarşının yanından geçip gittiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder