Karneleri almamıza sadece iki gün kalmıştı. Artık sınavlar bitmiş, geriye
ne ders kalmıştı ne de bizde ders işleyecek heves. Tıpkı o günkü diğer
derslerde olduğu gibi o dersimizin de 'boş' geçme ihtimali yüksekti. Ve tam da
umduğumuz gibi oldu...
Hocamız dersi eğlenceye dönüştürmek için birkaç alternatif sundu. Oylama
yapıldı ve fıkrada karar kılındı. Herkes sırayla bir fıkra anlatacaktı.
Anlattılar da...
Fıkraların çoğu bildiğimiz fıkralar olduğu halde biz kasıla kasıla
gülmüştük.
Artık öyle bir duruma gelmiştik ki bir arkadaşımız ayağa kalkar kalkmaz
biz gülmeye başlıyorduk. Öyle pozisyonlardan birinde bunun farkına varan bir
arkadaşımız ayağa kalktı, “Temel bir gün...” diye anlatmaya başladı. Ondan önce
biz gülmeye başlamıştık bile. Ama devamında anlattıkları bizim alışık olduğumuz
fıkralar gibi olmadı. Şöyleydi:
“Bir köprünün üzerinden geçerken bir adama rastlamış. Ona hangi takımı
tuttuğunu sormuş. O da Fenerbahçeliyim demiş. Temel de nasıl Trabzonsporlu
olmazsın diye kızmış ve adama ‘o zaman sen öl’ demiş.”
Bütün fıkra bu kadardı. Ama herkes yerlerde... Biz çok komik fıkralara
gülmediğimiz kadar buna gülmüştük.
Daha komik bir sahne vardı ki onu da asla unutamam. Sıddık isimli bir
arkadaşımıza sıra geldiğinde zaten iş çığırından çıkmış, hoca birkaç defa komşu
sınıfları rahatsız ediyoruz diye bizi uyarmak zorunda kalmıştı.
Sıddık zaten komik bir arkadaştı. Saf görünümlüydü; ama çok kısa zamanda
dehşet bağlantılar kuracak kadar zeki birisiydi. Buna jest ve mimiklerindeki
komiklik de eklenince onu harika bir komedyen yapıyordu. Onunla her
konuştuğumuzda çok eğlenirdik.
Sıra Sıddık’a gelmişti. Her zamanki komik yüz ifadesiyle ayağa
kalktığında biz gülmekten karnımızı tutmaya başlamıştık bile. Bir nebze ya
sakinleşmiş ya da sakinleşmemiştik ki “Temel” demesiyle yeniden kahkaha tufanı
kopmaya başlamıştı. Ama maalesef zavallı Sıddık o fıkrasını tamamlayamadı.
Neden mi? Üç nedeni vardı:
Birincisi bizim kahkahalarımızdan fırsat bulup da bir türlü
başlayamadı. Sonrasında yan sınıfın hocası gelip çok gürültü yaptığımız için
bizi uyarınca olayın efsunu dağılmaya yüz tuttu. Hoca kapıyı kapatır kapatmaz da
teneffüs zili çaldı.
Bizim hocamız gözlerindeki çok gülmekten biriken yaşları silerek
sınıftan çıkarken biz Sıddık’ı bırakmadık, “Sen anlat biz dineriz” dedik. Sıddık
ne derse beğenirsiniz?
“Vallahi aklıma anlatacağım yeni bir fıkra gelmemişti zaten.”