31 Ocak 2013 Perşembe

Dünya ve ahiret iç içe



Hayat bu, ahiretle iç içe... İçerisinde birbirini ihsas eden binlerce örnekler mevcut. Her gün bir odadan çıkıp ötekine geçmemiz, evden çıkıp bahçeye girmemiz, bir şehirden ya da ülkeden çıkıp ötekine geçmemiz hep bunun izlerini taşıyor. Kimisi büyük, kimisi küçük misallerden oluşuyor ama hepsi de aynı hakikatten haber veriyor.

Aynı bu şekilde bir gün de dünyadan çıkacağımız ne kadar da belli... Bu kadar örnek, bize bir gün dünya odasından çıkıp ahiret bahçesine gireceğimizi hissettirmekle beraber bir müjdeyi de içinde barındırıyor. Çünkü birinden çıkmanın ötekini tamamen kaybetmek anlamına gelmediğini çok iyi biliyoruz. Her ne kadar ahirete geçildikten sonra tekrar dünyaya dönmek olmasa da, dünyanın tatlı hallerine, sevindiren hatıralarına kavuşma imkânı var.

İslamiyet ve iman gibi bir hakikate kavuştuğumuz için çok bahtiyarız. Başka bir şehirde olduğu için yıllardır görmediğimiz bir akrabamızın yok olmadığını bildiğimiz kesinlikte ahirete geçen bir yakınımızın da yok olmadığını bize hatırlatıyor ve yüreğimize su serpiyor. Bir gün onlarla kavuşacağımız gibi ahiretteki sevdiklerimize de kavuşacağımızı biliyor ve her ayrılığı temkinle karşılayabiliyoruz. Yoksa ayrılıklarla yoğrulmuş bir hayatın vefattan ne farkı kalır?

Biz de bu misallerden birisini yaşamanın eşiğindeyiz. Birkaç saat sonra birinden çıkıp ötekine geçeceğiz. Aslında dünyevî payelerin kabir kapısına kadar olduğunun her gün ilanlarını işitiyoruz minarelerden ama “Dünya saltanatının en kuvvetlisine sahip olsanız, hatta bu saltanat size bir ‘insan’ olduğunuzu unutturacak dereceye çıksa bile bir gün bu âlemden çıkıp ahiret tarafına geçeceksiniz” hakikatinin en güzel ve büyük örneklerinden birini yerinde görmek için Kahire'ye gidiyoruz.

Rabbimiz ibret gözümüzü açsın ve hem insaniyetimize hem de İslamiyetimize dair hakikatleri doğru bir şekilde anlamayı bizlere nasip etsin inşaallah.