19 Ağustos 2011 Cuma

Tarih Önden Gitsin, Ben Yetişirim (3)



Sabah namazıyla birlikte Humus’a varmışlardı. Abdest alıp namaz kıldıkları Halid bin Velid Camii’nin parlak ışıklı avlusunda biraz oturdu ve etrafı seyretti. Babasıyla birlikte gelen küçük çocuğun secdeye inip kalmayı nasıl oyun edindiğini izledi. İnsanlar hakkında ipuçları bulabilmek için etrafındakileri inceledi.

İçerideki kalabalık azalınca rehberleriyle birlikte Halid bin Velid’in kabrine yaklaştılar. Rehberin anlattığına göre muhteşem bir harp zekâsı varmış Halid bin Velid’in. Önceleri Mekke müşriklerinin komutanı iken, yine bir siyaset dâhisi olan Amr bin Âs’la birlikte Müslüman olmuş ve İslam ordularının komutanlığını yapmaya başlamış. Gösterdiği büyük başarılar dolayısıyla Hz. Muhammed kendisine Allah’ın kılıcı anlamına gelen Seyfullah lakabını vermiş. Halife Ömer zamanında Suriye ve Irak’ın fetihlerine katılmış. Irak fatihi olmuş ve Suriye’nin fethinde çok önemli hizmetler yürütmüş.
Rehberin anlattıklarının arasında en çok ilgisini çeken ve hayretle dinlediği olay, hayatı hep harp meydanlarında geçen Halid bin Velid’in ayakta vefat etmiş olmasıydı.

Halid bin Velid, vefat etmeden önce yanındakilerden kendisini ayağa kaldırmalarını istemiş. Ayağa kalktıktan sonra “Şimdi beni bırakınız. Bugüne kadar kılıcımı hep ben taşıdım, artık o beni taşısın” diyerek kılıcına dayanmış. Atının ve kılıcının korkusuz bir yiğide verilmesini vasiyet ettikten sonra olduğu yere yığılmış ve vefat etmiş.

Bunları dinlerken yine tüyleri diken diken olmuş, yine ürpermişti. Ama bu, akşamki gibi bir ürperti değildi. Tam olarak tarif edemediği bir şeydi. Rehberin anlattıklarının bir benzerini Halid bin Velid’in kabir taşının üzerinde yazılı olan yazılarda da yer aldığını otobüse bindiğinde açtığı Suriye Gezi Rehberi kitapçığında okuyacak ve şimdiki hislerini yeniden yaşayacaktı. Yüzden fazla savaşa katıldığı ve bedeninde yara izi olmayan bir karış yer olmadığını söylüyor, ama şimdi rahat döşeğinde ölümü beklediğinden bahsediyordu. Yani şehit olmadığı için yaşadığı büyük üzüntüyü yakınlarıyla paylaşıyordu.

Katıldığı her savaşı başarıyla yönetmesinin sırrını sormuşlardı bir defasında. Başına sardığı sarığını çıkarıp döngülerini açmaya başlamış. İçinde sakladığı Hz. Muhammed’in mübarek sakalının tellerini göstermiş ve “Olsa olsa bu mübarek sakalın bereketidir” demişti.

Ziyaretten sonra dışarı çıktıklarında hava aydınlanmaya başlamıştı. Yaşlı bir amcanın küçük bir araba üstünde sergilediği poğaçaya benzeyen yuvarlak böreklerden bir tane aldı. Tuzlu bir tat beklediği, ama ısırdığında tatlı olduğunu fark ettiği için hafiften garipsediği bu kurabiyeyi yerken Eyüp Sultan Camii’nde sabah namazından sonra alıp büyük bir iştahla yediği sıcak simitler hayalinden geçiyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder