20 Ağustos 2011 Cumartesi

Tarih Önden Gitsin, Ben Yetişirim (4)


Sabahla birlikte çıktıkları yolda gözlerine pek yeşillik ilişmemişti. Hem gözün alabildiğine geniş ve ıssız bir çölü andıran böyle bir yerde kim yaşamak isterdi ki? Bu ıssız yerden geçerken tek tük araç görüyorlardı. Giderek sıklaşan araçları gördüklerinde Malula’ya az kaldığını anladılar. Çünkü rehberin söylediği hesaba göre şu sıralar yaklaşmış olmalıydılar.

Bu düşüncelerinde haksız sayılmazlardı. Az sonra otobüsleri yavaşladı ve yol çalışmalarının henüz bittiği belli olan geniş ve düzgün yola girdi. Biraz daha ilerlediklerinde şehrin giriş kapısını gördüler. Sabahın erken saatleriyle birlikte, Malula’nın bir kale girişini andıran ve en üst kısmında Beşir Esat’ın büyükçe bir resmi bulunan kapısından giren sadece onlar değildi. Hızlı adımlarla yürüyen ve kardeşinin tuttuğu elini sürekli çektiren kız çocuğu onlardan önce geçmişti bu kapıdan. Yavrularının olduğu her halinden belli olan siyah köpeğin hepsinden önce girdiğini ve hızla şehre doğru ilerlediğini az sonra fark ettiler.

“Malula, Hz. İsa ve annesi Hz. Meryem’in 16 yıl yaşadığı, Hz. İsa’nın konuştuğu Aramice denilen dilin halen konuşulduğu bir yer. Dünyanın pek çok yerinden rahipler buraya gelip bu dil konusunda eğitim alıyor. Aynı zamanda her yıl yerli-yabancı binlerce turistin ziyaretine uğrayan bir köy. Tabii köyün güzelliği de görülmeye değer.” Rehberin cümlesi bittiğinde kendilerini köyün içinde buldular. Bir uçurumu andıran dağın zirvesinde gördükleri Hz. Meryem heykelinin birkaç metre altına yerleştirilen büyük haç işaretinin hemen altında kurulan köyün, halkının büyük çoğunluğunun Hıristiyanlardan oluştuğunu rehberleri anlatmadan fark etmişlerdi. Etrafta görülen çok sayıdaki kilise bunu zaten gösteriyordu.

Biraz daha yol aldıktan ve dar bir yoldan zorlanarak geçtikten sonra Rahibe Takla Kilisesi’nin önünde durdular. Buranın hemen arkasında ağzı taşlarla örülmüş bir mağara bulunduğunu ve hemen onun arkasında gerçekten görülmeye değer bir kanyon olduğunu daha önceden duydukları için rehberi ikna edip bir an önce oraya doğru ilerlemek istiyorlardı. Dağın içine gömülmüş, pütürlü kayaları andıran bir şeyle sıvanmış ilginç evler arasından geçerek kapısının önünde Rahibe Takla’nın heykeli bulunan ve taşlarla örülerek küçük bir kapı bırakılan mağaraya vardılar. Gerçi bu heykelin Rahibe Takla’ya ait olduğunu rehberden duymasalardı, bunu bir Hz. Meryem heykeli sanacakları muhakkaktı.

Rehberin anlattığına göre Rahibe Takla, Hz. İsa’ya iman eden ilk kadınmış. Gizli imanı ifşa olunca vazgeçirilmeye çalışılmış. Kabul etmeyince hayatına kast edilmek istenmiş. Bu nedenle kaçıp bu mağaraya gizlenmiş ve bir süre burada kalmış.

Bu mağarayla birlikte başlayan kanyon herkesi çok etkilemişti. Bu güzelliğin bir hatırasını yanında götürmek isteyenler kamerasını, fotoğraf makinesini çoktan çalıştırmışlardı. İzmir’den gelen grupta yer alanlar hep beraber bir karede yer almak istedikleri için fotoğraf makinelerini ona vermişlerdi. O da uygun pozu yakalamak için uzaklaşmış, yaklaşmış ve uygun gördüğü bir açıdan bu anı dondurmak için makinenin deklanşörüne basmıştı.

Uzaktan bakıldığında pütürlü ama tertemiz bir yüzeye sahip kayalardan oluştuğunu zannedenler, daha yakından baktıklarında neredeyse her aralığa örülmüş küçük küçük örümcek ağlarını görecekti.

Merak edenler gidip kayalara dokunduklarında ve kayaların yumuşak olduğunu fark ettiklerinde rehberin artık dönmeleri gerektiğini belirten ikazını duymuşlardı. Soğuk olan havada otobüse dönmek daha kısa sürmüştü.

Üşüyen ellerini ısıtmak için ovuşturarak, dağın yamacına bir merdiven basamağı gibi dizilen evleri izleyerek, köye henüz giren bir motosikletliyi göz ucuyla takip ederek giriş kapısından çıktılar ve Hz. Meryem’in doğumundan itibaren başlayıp Hz. İsa’nın doğumuna kadarki dönemi anlatan rehberi dinleyerek 55 km sonra varacakları ülkenin başkentine doğru yol aldılar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder