22 Eylül 2012 Cumartesi

Çocukken korku filmleri


Çocuğun dünyasında korku filmi diye bir kavram yoktur ilk başlarda, sadece film vardır. O da merak ve heyecan anlamına gelir onun için. Büyük umut ve heyecanla geçer ekranın karşısına, sıkışır abi ve ablalarının arasına. Henüz ekranda korkunç bir şeyler olmadığı halde, ortam gerilmeye başlar müziğin ritmiyle. Ritimle çocuğun üzerine aldığı battaniye miktarı doğru orantılıdır. Ritim hızlandıkça çocuk da battaniye altında kaybolmaya başlar. Tam o anda ekrandan herhangi bir şeyin hızlıca geçmesi yeterlidir. Bazen bir çığlık kopar, bazen ani bir refleksle tamamen battaniyenin altına saklanır ya da en azından yüreği ağzına gelmiş gibi hisseder.

Ekrandaki canavarların ne olabileceğini çok düşünür çocuk ama bir türlü anlam veremez. Gittiği hiçbir hayvanat bahçesinde öyle varlıklar görmüş değildir. Demek ki böyleleri de varmış diye düşünür ve ekranda yaşananları hemen kendi çevresine uyarlamaya başlar. Şimdi evin önü, mahalle, her taraf canavarlarla doludur. Kapı bir açılsa, içerisi canavarla dolacaktır.

Bir ara tuvalete gitmesi gerektiğini fark eder ama üzerinden battaniyeyi kaydırmaya korkar. Çünkü bir tarafım açılsa yaratık hemen kapar hissi hâkimdir. Öylece kıvranıp durur. Fakat bir noktadan sonra kıvranmalar sallanmalara döner ve battaniyenin kapladığı bütün alanlarda hissedilip herkesi rahatsız etmeye başlar. O zaman en genç kardeş günah keçisi seçilir ve çocukla beraber gitmek zorunda bırakılır.

Çocuk, gördüğüyle gerçek arasında gidip geledursun, nispeten büyük olanlar da “Bu nasıl mümkün olabilir?” sorusunu sık sık sorarlar kendilerine. Çünkü bir türlü anlam veremedikleri uyumsuzluklar vardır. Mesela takip edilmez bir hızla herkesi birer birer kesip biçen bir mahlûkun varlığı fark edilir, ama hayvan o kadar hızlıdır ki avını parçalarkenki bir sahnede bile ne olduğu ya da neye benzediği anlaşılamaz. Filmin sonlarına doğru biraz biraz anlaşılmaya başlanır. En sonda hareketleri inanılmaz yavaşlar. “Onca insanı birkaç saniyede parçalayan canavar bu muydu?” diye düşünmeden edemezler. Hele bir de başroldeki oyunculara tolerans geçmesi, onları çileden çıkarır. İlk avını parçalamasıyla başrol oyuncusuna karşı tavırlarını izlerken, “Amerika’da da demokrasi yokmuş” hissini uyandırır büyüklerde.

Tabii ağabeyleri mantık hatalarıyla meşgulken, çocuk izlediklerinin gerçek olduğunu sanır. Üstelik başrolde kendisi vardır. Bizzat sahnenin içindedir. Hal böyle olunca çok etkilenir ve birkaç gün etkisinden çıkamaz.

Ha bir de şu var, filmin tam ortasında reklam arası verilir verilmez ekranda çok basit bir şeyin belirmesi (mesela bir çikolata reklamı), çocukta yeni oturmaya başlayan mantık kurma yetisini altüst eder. Adam vahşice boğazlanmak üzereyken pat diye ekranda bir çikolatanın belirmesinin ve onu elinde tutan kişinin “Bu lezzeti hiçbir şeye değişmem” kabilinden bir cümleyle bağırmasının bunda etkisi hiç de az değildir. Küçük aklıyla yaptığı denklemde bir tutarsızlık hisseder ve işin içinden çıkamaz bir türlü. Adam orada boğazlanırken çikolatanın lafı mı olur ki pat diye araya girdi? Ama o birkaç dakikalık reklam arası çikolata gibi tatlı gelir ona, nefesi normale dönmeye başlar.

En son sahnede herkes biraz rahatladığını hisseder. Film bittikten sonraysa birkaç dakika kimse yerinden kalkmak istemez. Birkaç dakika sonra hareket başlar ama bir kişi hâlâ film devam edecek kararlığıyla yerinde sabit bekler. “Film bitti. Uyku zamanı” denir ama o, film dünyasına dalmıştır bile.