18 Ağustos 2011 Perşembe

Tarih Önden Gitsin, Ben Yetişirim (2)

Yolculuk başlamıştı. Gruptaki herkes gibi Bilal de çok heyecanlıydı. Gümrükten geçtikten sonra onu ilk olarak yıkık bir duvar ve neredeyse duvarın yarısını kaplamış ve duvardaki gedikleri gizlemiş büyük bir resim karşıladı. Dikkatini çeken bu büyük resmin bilumum ebatlarının bütün gezisi boyunca karşısına çıkacağını ve bazen de sinirlerinin kıpraşmasına neden olacağını o anda aklının ucundan bile geçiremezdi. Çok heyecanlı olmasına karşılık, Suriye topraklarında ilk olarak yıkık bir duvarla karşılamayı başta olumsuz bir işaret olarak algıladı. Fakat tarihî bir gezi yaptığı için aslında bunun iyiye işaret ettiğini, kimbilir tarihten çıkıp güne uzanan birçok yapıtın sağlam kalan yıkıntılarına tanıklık edeceğini düşündüğü için yeniden neşesi yerine geldi.

Artık Suriye topraklarındaydı. Bizde, seçim öncelerinde sokaklara asılan ve gök kubbeyle görüş irtibatımızı kesen parti bayraklarına benzer Beşir Esat posterleri de hoşuna gitmemişti.

Akşamın sekizinde yola çıkmışlardı ve gümrük işlemlerinden sonra saat gece yarısını geçeli epey olmuştu, rehber “Sabah namazında ancak Humus’a varırız” dediğinde. Yorucu bir yolculuk ve sabır gerektiren bir gece anlamına gelen bu sözleri sarf ettikten sonra, az önce topraklarına ayak bastıkları ülke hakkında “kısaca bilgi vermek istediğini” belirtmişti:

“Burası Suriye... Medeniyetler beşiği... Tarihin canlı şahidi... Aslında şu anda tarihe yolculuk yapıyoruz desek yeridir. Buranın toprakları adeta tarihle yoğrulmuş. Tarih boyunca sayısız millete ev sahipliği yapmış olan bu coğrafyada şu anda da çok farklı milletten insan var. Gezimiz boyunca göreceğiniz kaleler, saraylar, kiliseler, camiler ve her deseninde farklı anlamlar saklayan evleri görünce bu dediğimi daha iyi anlayacaksınız...”

Kafasını dayadığı camdan otobüsün ışığının aydınlattığı kadarıyla bir ip gibi görünen şeridi takip ederken rehberin anlattığı yerleri bir an önce görmek için sabırsızlanmıştı. Yıllardır gide gele artık her söylediğini ezberlemişçesine bir çırpıda ve rahatlıkta söyleyen rehber gezinin detaylarını anlatırken hemen önündeki koltukta oturan ailenin küçük çocuğu, aynı zamanda grubun en küçüğü olan Halit Bebek, çoktan uykuya dalmıştı. Anne babasının kucağında mışıl mışıl uyuyan Halit Bebek henüz 2 ya da 3 yaşlarındaydı. Pasaport kontrolü için beklerken tanışmıştı onunla. Konya’dan gelen Avni Bey ve Hatice Hanım’ın çocuğu olan Halit Bebek başta kendisine yüz vermemişti, ama birkaç kez gördükten sonra biraz ısınır gibi olmuş ve aldığı şeker de hoşuna gidince hafif gülümsemişti. Bilal’in başı öne düşerken hızlıca söylediği “bebek” kelimesi Halit’i gülümsettiği için, ona Halit yerine Halit Bebek demeyi tercih etmişti. Gezi boyunca da, Halit kelimesini ağır ağır söyleyecek, ama bebek kelimesini bir çırpıda söyleyip Halit Bebek’i güldürecekti.

Elbette grupta sadece Halit Bebek ve ailesi değildi tanıştıkları. Tanıdığı kişilerle birlikte İzmir’den gelen ve kendisi gibi bekâr olan Hüseyin ve konuşmalarından çok sıcakkanlı birisi olduğunu tahmin ettiği ve hemen oracıkta ona “babacan” lâkabını taktığı Halil Amca’yla da tanışmıştı.

Grubun kalan kısmının isimlerini rehber yoklama yaparken okumuştu. Tamamını dikkatle dinleme ihtiyacı hissetmemişti ama yalnız gelen tek kişi olduğunu fark etmişti.

Rehber konuşmasını tamamlamış ve istirahat etmeleri için ışık söndürülmüştü. Her ne kadar uykunun, bu ilk defa geldiği ve belki bir daha gelemeyeceği yerleri görmesine mani olacağını düşünse de dinlenmek için gözlerini kapatmak zorunda kalmıştı. Çünkü uzakta beliren cılız birkaç ışıktan başka seçebildiği bir şey yoktu.

Uykuya dalalı çok olmadığını düşündüğü bir esnada büyük bir sarsıntıyla gözlerini açtı. Bir anda dualar, ağlamalar birbirine karıştı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken otobüsün loş ışık altında bir yılan gibi kıvrılarak yol aldığını görünce kalan son dakikalarını yaşadığını düşündü.

Neyse ki şoför uzun uğraşlar sonunda otobüsü düzeltmeyi başardı. Bağırtılar dinip henüz şoku üzerinden atlatamayanların korku dolu sesleri kalmıştı ki, rehber mikrofonu eline aldı. Grubu rahatlatmaya çalıştıktan sonra birazdan on dakikalık bir mola vereceklerini ve döviz işlemlerini burada halledeceklerini söyledi.

Araçtan ilk inenlerden olduğu için para çevirme işlemi uzun sürmemişti. Dışarı çıkarken büyük bir yığılmanın olduğunu ve bunun uzun süreceğini tahmin ettiği için biraz etrafı gezmeye karar verdi. Otobüsten fazla uzaklaşmadan, yavaş ve küçük adımlarla dolaşıp ay ışığı altında görebildiği kadarıyla etrafı keşfetmeye çalışırken birden tüyleri diken diken oldu. Bir ses duymuştu. Hatta bu bir iniltiydi. Bütün vücudunun titremeye başladığını hissetti. Korkmakta haklıydı. Çünkü gümrükte beklerken tanıştığı Hüseyin ona bazı şeyler anlatmıştı. Hüseyin’in anlattıklarını o anda bir efsane gibi dinlemişti. Hatta içinden “Hadi canım sen de” bile demişti. Ama bu sesi duyunca aklına ilk onlar geldiğine göre, demek ki içinde bir yerlerde az da olsa bir şüphe kalmıştı.

Hüseyin’in rivayet ettiğine göre, bir zamanlar Suriye çok karışık günler geçirmiş. İktidar mücadelesi uğruna nice ocaklar söndürülmüş. Toplu toplu kıyımlar, katliamlar olduğu gibi, tek tek de çok sayıda insan yok edilmiş. Daha tehlikeli olduğu düşünülen insanlar, hemen ölüp kurtulacak kadar şanslı değilmiş. Büyük işkencelerden sonra ıssız yerlere terk ediliyor ve zamana yayılan işkencelerle öldürülüyorlarmış.

Bu inlemeyi duyduğunda işte bir anda bütün bunlar zihninden geçmişti.

Çok korkuyordu. Ama bir taraftan da merak ediyordu. Yavaş yavaş sesin geldiği yere doğru yürüdü. Parmaklarının ucunda yürüdüğünü kendisi de fark etmeden duvarın arkasından geldiğini tahmin ettiği sese doğru ilerledi. Arada bir ses azalıyor, hatta bazen kesiliyor ama az sonra tekrar başlıyordu. Bu şekilde duvarın sonuna varıp da sesin geldiği noktaya nazar ettiğinde şaşırıp kaldı. Bu bir köpekti. “Herhalde rüya görüyor ya da köpekler böyle horluyor” diye düşündü. Köpeğe hissettirmeden geri dönerken terleyen gömleğinin vücuduna yapıştığını fark etti. Hareket halinde olan otobüse bindiğinde, bir süre gözlerinin içine baktığı yeni arkadaşı Hüseyin bir şeyler olduğunu anlamıştı, ama onun bu akşamki macerasına kendi anlattıklarının neden olduğunu asla öğrenemeyecekti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder