15 Eylül 2011 Perşembe

Tarih Önden Gitsin, Ben Yetişirim (13)


Sabah erken kalkmayı başaranlar dışarı çıktığında rehberin akşamki söylediklerinde gerçekten haklı olduğunu anladılar. Burası şimdiye kadarki gördükleri Suriye’ye hiç benzemiyordu. Her tarafta lüks binalar, müstakil evler ve çeşitli renklerde villalar vardı. Planlaması da dikkat çekiciydi. Şehrin bu ahengine dalanlar, otelin önündeki rengârenk çiçeklerin rüzgâr eşliğindeki el sallamalarını fark etmemişlerdi bile.

Sabah 08.30’da herkesin otelin önünde hazır olması söylenmişti. Kahvaltı yapılmış, valizler otobüse yerleştirilmiş olacaktı. Gel gör ki bu yorgunluk üzerine, gecenin 02.00’sinde uyumuş Bilal’in bu saatte söylenen yerde hazır olması pek de imkân dâhilinde görünmüyordu. Kendisini çok zorlayarak ancak yarım saat gecikmeli olarak yataktan kalkmayı başardı. Başta baldırları olmak üzere her tarafının ağrıdığını hissetti. Hazırlanıp odasından çıktığında saat çoktan 09.30 olmuştu. Lobide kimseyi göremedi. Kahvaltı yapmak için restorana yöneldi. Ama şu an kendisini bekleyen kızgın bir grubun olacağını düşündüğü için vazgeçti ve dışarı çıktı. Yanılmamıştı. Bu sefer Hüseyin yaklaştı:

– Nerede kaldın? Kaç defa odanın telefonunu çaldırdım ama cevap vermedin.

Demek rüya görmüyormuş; gerçekten telefon çalıyormuş. Valizini yerleştirip otobüse bindiğinde “Ama onun yüzünden hep geç kalıyoruz” sesini işitmişti. Demek sohbetin konusu kendisiydi. Bilal içeri girdiğinde sohbet kesildi. Sesin sahibini tanımıştı, Babacan Halil Amca’nın eşi Aysel Teyze’ydi. Ama içinden “Haklılar” dedi ve yerine oturdu.

Yola çıktıklarında rehberleri bugünkü program hakkında bilgi vermeye başlamıştı. Aslında şimdilik Şam’ın merkezine varmış ve Muhyiddin ibni Arabî’nin türbesinde olmaları gerektiğini söylüyordu. Yola çıkalı henüz on dakika olmamıştı ki Bilal’in aklına cep telefonu geldi. Alarmını kurduğu telefonunu çantasına koyup koymadığını hatırlamıyordu. Hızlıca çantasını karıştırdı. Çantasının bütün gözlerine baktı, ama bulamadı. “Aman Allah’ım!” dedi içinden, “Yoksa otelde mi unuttum?”

Program hakkında bilgi veren rehberin, birisi ayağa kalktığında ve geri dönmeleri gerektiğini söylediğinde morali iyice bozulmuştu. Hemen otobüsü durdurdu. “Bu kadar yolu geri gidemeyiz” dedi. Babacan Halil Amca’nın ceketini almanın başka bir yolu olmalı diye hep beraber fikir üretmeye başladılar. Sonunda şoförün aklına gelen fikirde karar kıldılar. Oteldeki görevliyi arayıp ceketi bir taksiye vermelerini ve bulundukları yere göndermelerini istediler.

Bilal hiç bu kadar rahatladığını hatırlamıyordu. Cebinde bulduğu telefona bakarken “Bu kadar aksilik üzerine bir de telefonumu unutsaydım bu insanlara ne derdim?” diye geçirdi içinden. Neyse ki çok geçmeden bekledikleri taksi gelip Babacan Halil Amca’nın ceketini teslim etti ve yola çıkabildiler.

Sessizliğin hakim olduğu ortamda kâh çift şeritli yolun ortasındaki direklerin orta yerine asılmış Beşir Esat resimlerini, kâh kahverengi ve yeşil rengin hakim olduğu çevreyi izleyerek Şam’a vardılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder