27 Eylül 2011 Salı

Tarih Önden Gitsin, Ben Yetişirim (17)


Şam’a vardıklarında önce Selahaddin Eyyubi’nin heykeline uğrayıp kısaca bilgi edindikten sonra türbeyi ziyaret edeceklerdi. İlk başta Emeviye Camii’nin bitişiğinde olan bu türbeye neden önceki geldiklerinde uğramadıklarını düşünmüştü. Hem vakitleri de vardı. Busra’ya gidip de tekrar aynı yolu kat ederek buraya gelmeyi vakit kaybı olarak değerlendirmişti. Oysa bugün öyle düşünmüyordu. Busra’ya gidip Selahaddin Eyyubi’nin sanata ve insana verdiği değeri öğrendikten sonra buraya gelmeleri çok manidar gelmişti ona.

Az bir zaman sonra sırtında rüzgârdan dalgalanan cübbesi, başında miğferi, elinde atının yuları ve etrafındaki askerleriyle oldukça heybetli duran Selahaddin Eyyubi’nin heykelinin önündeydiler.

Bilal herkesten çok heyecanlıydı. Selahaddin Eyyubi en sevdiği tarihî şahsiyetlerden bir tanesiydi. Bu büyük savaş ve fikir dehası zat hakkında rehberin verdiği bilgiler, daha önce izlemiş olduğu Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü fethiyle ilgili izlemiş olduğu bir filmi hatırına getirmişti.

O sıralar Kudüs’ün hâkimiyeti elinde bulunan Trablus Kontu Raymond’un talebiyle dört yıllık barış antlaşması imzalamışlardı. Ancak bu antlaşmayı bozan yine Raymond’un kendisi olmuştu. Hac için Kudüs’ten geçen bir kafileye namaz esnasındayken saldırmış, yaşlı-genç, kadın-erkek demeden öldürmüş, mallarına el koymuştu.

Akıttığı bunca masum kanı, içtikçe susatan deniz suyu gibi kana susatmıştı onu. Raymond’un bu olayın hemen akabinde söyledikleri bunu teyit ediyordu. “Susuzluğumu içtiğim bu su dindirmez, ancak Selahaddin’in kanı dindirir” diyen Haçlı komutan Raymond’un bakışları canlandı gözlerinin önünde.

Zaten zulüm gören Kudüs Müslümanlarının çilesi üzerine eklenen bu olay bardağı taşırmıştı.

Selahaddin bu masumların kanının zararının ödenmesini ve tazminatının verilmesini istemiş, fakat Raymond kesinlikle bunu kabul etmediği gibi, tecrübeli vezirlerini dinlemeyip savaşı tercih ettiğini bildirmişti. Selahaddin, üstün stratejik planları sayesinde kendi ordusunun üç katı büyüklükte ve daha donanımlı olan Raymond’u yenilgiye uğratmayı başarmış, Kudüs tekrar Müslümanların himayesine geçmişti.

Savaş henüz devam ederken gidişatlarının iyi olmadığını anlayan Raymond’un yine kendisi gibi savaşçı olan eşi, Almanya, Fransa ve İngiltere gibi Batı devletlerinden yardım istemişti. Aslan Yürekli Richard komutasındaki Haçlı birlikleri, Kudüs’ü barbar diye niteledikleri Arapların elinden almak için büyük bir donanma ordusuyla yola çıkmıştı. Çocuk, yaşlı, sivil demeden her önüne geleni öldürerek ilerlediklerinde barbarca hareket ettikleri akıllarına bile gelmiyordu.

Kudüs’e yaptıkları pek çok saldırı büyük zayiatla neticelenince, Aslan Yürekli Richard daha fazla kayıp vermeyi göze alamadığı için barış talebinde bulunacağını söylemişti. Müttefikleri onu vazgeçirmeye çalışmış, engelleyemeyince farklı entrikalarla Richard’la Selahaddin arasındaki iletişimi yanlış aksettirip savaşı devam ettirmişlerdi.

Gerçekten savaş taraftarı olmadığını anladığında Selahaddin’e hayran olan Aslan Yürekli Richard’ın barışa meylettiğini gören müttefiklerinden birisi, yaptığı sinsi planlarına bir yenisini eklemişti. Selahaddin’e bir mektup göndermişti. Richard’ı aldatıp savaş başladığında birlikleriyle çekileceğini kendisine yazmıştı. Mektup ulaştığında Selahaddin’in vezirlerinden bazısı buna çok sevinmişti. Ancak bu hile ve entrikalarla dolu savaşı, kendisine mektup gönderenlerin istediği şekilde devam ettirmeyeceğini söyleyince, vezirlerin sevinçleri kursaklarında kalmıştı. Çıkan tartışmayı, Selahaddin’in tarihe geçen cümleleri noktalamıştı:

“Biz yeni topraklar için savaşmıyoruz. İnsanların ruhî, ahlakî ve manevî değerlerini sağlamlaştırmak için savaşıyoruz.”

Ne muhteşem bir yaklaşımdı bu! Cesaretinden çok, bu sözlerinden ve hep insan açısından olayları değerlendirdiği için Selahaddin’e duyduğu hayranlık artmıştı. Zor durumlarda bile bu özelliğinden taviz vermiyordu.

Oysa kendi ihtiras ateşlerinde yanmaktan kurtulamayan kont ve krallar ya kafayı yedi ya da yenilgiyi tadıp hüsrana uğradı.

Baştan sona ibretlerle dolu sahnelerden oluşan film, Richard ve Selahaddin barış yaparak vedalaştıkları sahneyle son bulmuştu. Mutlu son... Bütün bu düşünceler yavaş yavaş zihninde bulanıklaşıp yok olduğunda türbeye girmiş, bu büyük komutanın karşısında dizilenler arasındaki yerini almıştı.

Türbeden çıkar çıkmaz Emeviye Camii’ne uğradılar. Ve Hz. Yahya’yla vedalaştıktan sonra, yeni bir âleme ve yeni bir tarihe yolculuğa çıkmak üzere kendilerini bekleyen otobüse bindiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder