7 Şubat 2012 Salı

Rikkatime dokundun be Hüzn-ü Aşk

“Ben seninle kötü geçen günlerimizi bile özledim.”

Ne cümle ama! Aşığın maşuka duyduğu özlemin derecesini tarif eden az ama öz bir cümle. Belki de Hüzn-ü Aşk’ı tarif edecek bir cümle. Birbirine karşı duygular beslemiş, yıllarca bunu içinde tutmuş ama bir türlü birbirine açamamış ya da açmamış iki sevdalının yaşadıkları duygu yoğunluğunu konu alan bir kitap Hüzn-ü Aşk.

Kurgusu çok farklı... Yıllarca, çocukluktan başlayıp üniversite sonrasına kadar devam eden bir tutkuyu kâğıda döküyor aşıklar. Kâğıtta aşklarını görüyorlar, ona içlerini döküyorlar.

Şimdi düşünüyorum da, elini uzatsa dokunacak kadar yakın olduğu birisine nasıl olur da bu kadar yıl duygularını anlatamaz bir insan. Sadece sözleriyle değil, hareketleriyle de... Üstelik bu duygu yoğunluğu tek taraflı değilken... İçeride sıkışıp bir infiale yol açmadan bastırılabilmiş, başkaları görmesin diye üzeri örtülebilmiş, kimse duymasın diye sesi kıstırılabilmiş bir duygu... Elbette bile bile yaşanırsa, aranırsa, arzulanırsa ayrılıkla neticelenir.

Onlara, yani Leyla ile Aydın’a karşı içimde bir garip his oluştu. Acımakla kızma arasında bir şey... Elini uzatsa dokunabilecekken geri çekilmeleri biraz kızdırdı beni. Hatta komik ama tutup karşıma almak, bir güzel azarlamak geldi içimden. Diğer taraftan belki de karasevdayla tutkunken birbirlerine tutunamamaları üzdü beni. Üstelik yanlış bir kararla aşklarını dile getirmektense içinde saklı tutmayı yeğleyerek acı çekmeyi tercih etmeleriyse daha da acı oldu.

Roman bittiğinde bu acıların ne kadar devam ettiğini tam bilemiyorsunuz ama geldiği nokta itibariyle acılarının devam ettiğini fark ediyorsunuz. Yani insanın mutlu olmasında ya da acı çekmesinde kendi verdiği kararların ne kadar mühim olduğuna tanıklık ediyor insan. Üstelik bu bazen evet ya da hayır gibi basit iki şık olsa bile...  Söylemek ya da söylememek, anlatmak ya da anlatmamak gibi...

Leyla ile Aydın’ın bu halleri beni duygulandırdı. Yani nasıl söylesem rikkatime dokundu. Aşkın hüznü bir başka oluyor. İnsanın hayatla arasındaki bağlarını zayıflatıyor. Onsuz olmaktansa olmamayı tercih ettirebiliyor.

Evet, Hüzn-ü Aşk, birbirinden ayrı düşen iki aşığın birbirine olan duygularını kâğıda döktüğü bir aşkın hüzünlü hikâyesi. Sevgili Ahmet Ay’ın az bir zaman önce Esenkitap’tan çıkan ve bir çırpıda okunabilecek ikinci romanı. Gariplikler Pusulası'ndan çok farklı bir kurgusu var.

Ama şimdiden söylemeliyim ki bittiğinde buruk bir tat bırakacak sizde. Şöyle... Yok yok bunları söylememiş olayım. Herkesin bakış açısı farklıdır. Herkes kendi yorumunu kendisi yapmalı.

İyi okumalar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder