24 Ekim 2018 Çarşamba

Apollo Cıstak


İşinden evine dönen her baba gibi ben de o akşam elimde market poşetleriyle caddeden aşağı yürürken ortalama 2000000 km uzaktan gelen ama geçen her saniyede sanki ordusuyla kulak sarayımın dibine yanaşmış bir fatih edasıyla, müziğinin her ritmi kulak zarımı delmek için üst üste darbeler indiren bir koçbaşından daha korkunç tahribe neden olurken, kulak çeperimdeki yankısı bile kafamın tasını attırmak için aşırı baskı uygularken, elbette sadece ben değil, onun hinterlandına girerek bu işkenceye katlanmak zorunda kalan market olsun, mağaza olsun, hane olsun, hanedan olsun, bilumum camlı-camsız mekânları, camekanları öfke raksına getirecek kadar yüksek ayarda müzik dinleyerek, ön camında büyük ve o arabaya hiç de uyumlu olamayacak kadar estetik harflerle “Apollo 007” yazılı Murat 121 model arabasıyla yanımdan geçen bir delikanlıyı görmemle, arabada yüksek sesle müzik dinleyen gençlerin psikolojisini bir yere oturtmak için ortaya attığım ve tıpkı bir üniversitenin amfisinde 500 kişiye ders verircesine–ama aramızda kalsın, sadece kendime anlatarak–dile getirdiğim düşüncelerimin yeniden zihin dünyamda kıpraşmaya başlamasının aynı anlara denk geldiği bir zaman diliminde, benden ben diyeyim 3 metre, siz deyin 3000 metre, ben diyeyim 5 adım, siz deyin 5000 adım uzaktan bana doğru yürüyen bir amcanın kolunda tuttuğu rüzgârlığını giymek için kaldırmasıyla, o esnada tam da onun hizasında geçmekte olan ve o az önce müziğe ritim tutarak hava atan ama kendinden daha fiyakalı dans eden soluk gri arabasına “Ben senden daha güzel dans ederdim ama yerim dar!” diyerek sesini çıkarmayan delikanlının bir anlığına kanı uslanmaya meyletmiş olmalı ki, ani bir refleksle (yani korkuyla) gardını alarak elini kaldırması ve şahin görmüş bir kaplumbağa misali kabuğuna saklamak için başını içeri doğru çekmesi sonucunda aracını istemsizce sağa kırması sonucunda az kalsın arkadan gelen Bursa plakalı yeşil bir minibüsün hışmına uğrayacağı olayına şahit olduğum zaman, delikanlının, önceki akşam bir tavuk kümesini soğuran tilki gibi, titremesinin asıl nedeninin raks etmek değil de hazır bir korkudan kaynaklandığını düşünerek, benim henüz kanıtlanmamış “adam gibi adamın uzaylılara müzikli dans eşliğinde mesaj göndermesi” iddiamı ve olayı birkaç farklı noktadan değerlendiren tezimi doğrular mahiyette bir kanıta ulaştığımı zannettiğimi zannetmeme neden olan bu olay, bu konuda birkaç cümle yazmam gerektiği kanaatinin bende artmasına neden oldu olmasına da acaba o kadar emek verip yazacağım bu tezimin birkaç kişi tarafından keşfedilip edilmeyeceği ya da henüz kanıtlanmadığı halde derslerde okutulan tezlerden biri olarak birilerine okutulup okutulmayacağı–bir kişi bile olsa kabulümdür–konusu bu sefer zihnimin bir yerinde belirmeye ve beni daha çok rahatsız etmeye başlayacağı sinyalini aldığım için artık bu konular hakkında daha fazla yazmama kararını aldığım, hani ben geçenlerde erik ağacından bir erik koparmak için elimi uzandığımda üzerine bastığım merdivenin bir ayağının boşa çıkmasıyla şöyle yüz seksen derece dönmesinin ve artık bir daha dönme dolaba binmemek için yüz yirmi yedinci defa karar almamı netice vermesi hadisesinin psikolojimi nasıl etkilediğiyle ilgili anlattığım o konuda söylediklerim... yoksa anlatmamış mıydım?..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder