Toprağa düşen tohum misaliydi o. Tahammül-ü beşerin
fevkindeki sıkıntılar, toprak altındaki tohumun geçirdiği kimyevî vaziyet
gibiydi. Hepsine kemal-i metanetle katlandı. Çünkü çok iyi biliyordu ki, beşer
ne kadar zulmetse de, kader hükmünü icra edecek ve bu sıkıntılar hayra inkılap edecekti
bir gün.
Kendisini anlamak istemeyen hâkimlere sizinle
konuşmuyorum derken de büyük hedefinin sinyallerini veriyordu. Çünkü nur
tohumları bir defa toprağa düşmüştü. O gün yanındaki Hamzalar, Ömerlerle
konuştuğu gibi, “tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize
uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum” diyerek nesl-i atideki Hamzalar,
Ömerlerle de hasbıhal ediyordu.
Ve derken izn-i ilahî ile karanlık bulutlar bir bir
izale oldu. Cennet-âsâ baharın ufkunda şems-i hakikat parlak nuruyla tebessüm
etti. Ve o zaman ekilen nur tohumları bu mümbit zeminde çiçekler açtı.
Şimdi o çiçekler dünya tarlasının dört bir köşesinde
açmış, âlemin tebessüm eden yüzü gibi, ufku daralmış insanlığa umut vaat
ediyorlar. İman güneşinin sönmez ve söndürülmez olduğunu her yere ilan
ediyorlar. Ve edecekler inşaallah...
Rabb-i Rahimimizden niyazımız odur ki, bu çiçekler hiç
solmasın ve iman-ı tahkikinin rahiya-yı tayyibesini âleme saçmaya devam etsin.
Rabbimiz, muazzez üstadımıza gani gani rahmet eylesin. Âmin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder