15 Haziran 2012 Cuma

Üstad Necip Fazıl’ın kaleminden Miraç

 

Gözleri göğü tutan bir ışık:

Gülüyor, göklerde kanı kaynaşık...

Feza süzülüyor kirpiklerinden.

Başında bir bulut... Sâhi”!

Yürür, durur, gider, bekler

Bulut değil, yâ İlâhî!

Taç tutuyor O'na gökler...

Ve fikir, dipsiz fikir, ebedilik süresi...

Kum tanesinden küçük, bastığı arz küresi...

Kur'an esrar oluğu

Sonsuzluğun soluğu

İsrâ... Gece gitmek... Kur'an'da ismi

Bir yolculuk... İsrâ

Zamandan mekandan âzattır cismi

İlahî ibrâ...

Seven, sevilenle buluşmak diler;

En mahrem meclis...

“Geceleyin beni alıp gittiler.”

Ne güzel hadis!

Çıktı, çıktı.. henk âhenk merdiven...

Her katta bir iş...

Döndürüp yıldızlar üstünde düven

Kat kat yükseliş...

O erişti, nasıl erişsin tabir?..

Had ötesi had...

Bir O, tek kul, bir de sayı üstü BİR

Allah ki, Ehad...



Yolları göklere bağlayan perçin

İnsanlığı Resulden gayrı kimse güdemez

Mukaddes parmak göğe doğru...

Ve ay iki şak;

Vurduğu granit kaya, külden daha yumuşak.

Çukurlarda su kaynar, O'nun oku değince;

Yemek tükenmez olur, O 'Bismillah' deyince.

Mucize o iştir ki, bitirilmez saymakla;

Sen bir kafes geçir de şu kâr ışıklı akla;

Gel karanlıkta gör, nur gibi, nur gibi duru,

‘Olur'daki ‘olmaz'la, ‘olmaz'daki ‘olur'u!

Her şey mucize O'nda çehre, kaş, göz ve kirpik;

Yere düşmeyen dua, fezayı saran iplik!

Kurtuluş mührü ayak, Kur'an'a mecrâ ağız.

O ki, âlem o yüzden; O ki, o yüzden varız!

Asiller içinde asil soy;


İbrahim Resûle varan boy...

Ne zayıf, ne toplu, tam nispet...

Ortayken uzuna yakın boy...

Benzi mi hem beyaz, hem esmer...

Saçından siyahlık nur emer

Dudaklar bir şiir, kıvrımdan;

Burnundan çok hafif bir kemer...


Ya gözler? Madeni siyahın;

Sakalsa, bestesi gümrahın...

Düşün ki ilâhi aşka denk

Çizdiği o çehre Allah'ın

Dişleri yontulmuş âhenkten;

Diş diş nur, diş diş nur, hevenkten,

Ne desin çizgiler ve renkler?

O bir ruh, çizgiden ve renkten...

Teninin ipekti dokusu;

Yoktu hiç buruşmak korkusu

Elleri değdiği her yerde

Kalırdı günlerce kokusu.

O'dur konuşan O'dur!

Neylesin hitabelere?

Çit yok yerde ve gökte;

İçte, sessiz cezbeler

Başlarında bir kuş var

Tavrında sahabeler

O kuş ürkmesin diye

Durmuş kalpte darbeler.

Dönmeye başlayalı zaman dedikleri çark;

Gökyüzü ve yeryüzü, şimâl, cenup, garp ve şark,

Görmedi, görmeyecek o söz mucizesini

Batan bir güneş rengi hâlelenmiş sesini,

Allah Resûlü yüz bin sahabiye hitapta...

Çizgi çizgi toplamlar... İslâm büyük hesapta...

O, bir kum tanesine kubbe doğurtan nefes

O, bir ses, bir ses, ölüm perdesini delen ses...

NECİP FAZIL KISAKÜREK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder