7 Eylül 2012 Cuma

Çocuk ve yaralı güvercin


Çocukların ruh halini anlamak çok çok güç... 
Neye, ne zaman çok üzülüp ne zaman sevineceklerini kestiremiyor insan. 
Bazen “Bunda ne var ki” diyebildiğiniz anlarda çocuğun duraksadığını, belki de ağladığına şahitlik ettiğiniz oluyor. 
Bazen de çok üzüleceğini tahmin ettiğiniz durumlarda umduğunuz gibi tepki göremiyorsunuz.  
Ve sonrasında ise sanki hiçbir şey olmamış gibi davranmaları da ayrı bir şaşkınlık nedeni olabiliyor.
Zamanın bir behresinde buna misal olacak şöyle bir hadise yaşanıyor.

Çocuk sapan almak için babasına dil döküyor. Fakat babası kabul etmiyor ve çocuğu vazgeçirmek için sapanın zararlarıyla alakalı kısa bir konuşma yapıyor. Çocuk tatmin olmuştur diye düşünüyor ama çocuk hâlâ “Ama ben sapan almak istiyorum” diye ısrarcıdır.

Ertesi gün çocuk dışarıda oynarken “Baba baba!” diye bağırıyor. Önünde duran güvercini gösterip “Baba bana yardım et” diyor pencereden başını uzatan babasına. Uçamadığı her halinden belli olan güvercinin kimbilir ne sorunu vardır diye düşüne düşüne dışarı çıkıyor babası. Gördüğü manzara yürek burkucudur. Gerçi daha düne kadar sapan almak için ısrar eden çocuk için tam zamanında gelen bir ders olmuştur ama zavallı hayvanın o halini görünce çocuğa anlatmak üzere sonraya bırakıyor bu mevzuyu. “Kimbilir, tam sol gözünden aldığı ölümcül darbeyle nasıl canı yanmış ve can haliyle çırpınıp durmuştur” diye geçiriyor içinden. Hayvanı bu halde dışarıda bırakmaya gönülleri el vermiyor ve çocuğun “Yaşasın evcil bir hayvanım oldu!” sevinç ifadeleriyle eve çıkıyorlar.


Kimse, başını dik tutmakta zorlanan güvercinin bir saatten fazla yaşayacağına ihtimal vermiyor. Durumu gerçekten içler acısıdır. Fakat buna rağmen verilen suyu (her ne kadar görmekte zorlansa da, yardım edilerek başı suya doğru çevrildiğinde) kana kana içiyor. Kimbilir ne kadar süredir susuz kalmıştır. Bu hali herkesi umutlandırıyor. Bir umut, evde onun yiyebileceği neler var diye mutfak karıştırılıyor ve annenin getirdiği bulgurda karar kılınıyor. Fakat bu sefer umdukları gibi olmuyor. Belki de bizden çekiniyordur düşüncesiyle su ve bulgur önüne konarak hayvan yalnız bırakılıyor. Dakikalar sonra kontrol ediliyor ama hiç dokunmamıştır.

Bu şekilde bir saat doluyor ve güvercin hâlâ ve daha düzgün bir vaziyette ayaktadır. Seviniyorlar. Belki de çok yakında iyileşir düşüncesi hayallerinde dolanıyor. Ara ara kontroller devam ediyor ve o gece böyle sonlanıyor.

Ertesi sabah güvercinin başını daha dik tutabildiğini gören anne daha da umutlanıyor. Fakat baba tedirgindir. On saatten fazla olduğu halde güvercin bir şey yemiş değildir. Bir şeyler yapmak gerekmektedir. Aklına gelen bir yöntemi uygulamak için bismillah deyip soluğu güvercinin yanında alıyor. Fakat geç kalmıştır. Artık iyileşmeye başladığını düşünürken güvercinin aniden ölmesine çok şaşırıyor ve üzülüyor.

Anne ve baba tedirgindir. Henüz çocuğun haberi olmadığı ve duysa nasıl tepki vereceğini kestiremedikleri için temkinlidirler. Bir şekilde durumu anlatmak gerektiğini düşünen baba çocuğu yanına çağırıyor. Başlamak için uygun kelimeleri ararken, çocuk balkonda duran kartona yöneliyor ve güvercinin öldüğünü fark ediyor. Anne babasının umdukları gibi bir tepki vermemesi şaşırtıyor onları. Zira güvercin eve getirilirkenki hali ve onu beslemek için babasıyla verdiği heyecanlı uğraşlara bakarak düşündüklerinde, çok daha duygusal tepki vereceğini düşünmüşlerdir.

Baba oğul güvercini alıyor ve gömmek için uygun bir yer arıyorlar. Karar kıldıkları bir yeri kazmaya başlıyorlar. Gömme işlemi devam ederken, baba bir yandan da sapanın zararlarını anlatmaya devam ediyor. Çünkü şu an gömdükleri güvercinin ölümü de sapan yüzünden olmuştur. Çocuk da her defasında güvercini vuran çocukların çok yaramaz olduklarını söyleyerek babasına hak verir.

Bütün bu süreç içerisinde baba ve annenin en hayret ettiği şey, eve vardıklarında çocuğun söylediği cümle olur: “Baba ben sapan almak istiyorum.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder