Çocukların ruh halini anlamak çok çok güç...
Neye, ne zaman çok üzülüp ne zaman sevineceklerini kestiremiyor insan.
Bazen “Bunda ne var ki” diyebildiğiniz anlarda çocuğun duraksadığını, belki de ağladığına şahitlik ettiğiniz oluyor.
Bazen de çok üzüleceğini tahmin ettiğiniz durumlarda umduğunuz gibi tepki göremiyorsunuz.
Ve sonrasında ise sanki hiçbir şey olmamış gibi davranmaları da ayrı bir şaşkınlık nedeni olabiliyor.
Zamanın bir behresinde buna misal olacak şöyle bir hadise yaşanıyor.
Çocuk sapan almak için babasına dil döküyor. Fakat babası
kabul etmiyor ve çocuğu vazgeçirmek için sapanın zararlarıyla alakalı kısa bir konuşma yapıyor. Çocuk
tatmin olmuştur diye düşünüyor ama çocuk hâlâ “Ama ben sapan almak istiyorum”
diye ısrarcıdır.
Ertesi gün çocuk dışarıda oynarken “Baba baba!” diye
bağırıyor. Önünde duran güvercini gösterip “Baba bana yardım et” diyor pencereden
başını uzatan babasına. Uçamadığı her halinden belli olan güvercinin kimbilir
ne sorunu vardır diye düşüne düşüne dışarı çıkıyor babası. Gördüğü manzara
yürek burkucudur. Gerçi daha düne kadar sapan almak için ısrar eden çocuk için
tam zamanında gelen bir ders olmuştur ama zavallı hayvanın o halini görünce çocuğa anlatmak üzere sonraya bırakıyor bu mevzuyu. “Kimbilir, tam sol gözünden aldığı ölümcül
darbeyle nasıl canı yanmış ve can haliyle çırpınıp durmuştur” diye geçiriyor
içinden. Hayvanı bu halde dışarıda bırakmaya gönülleri el vermiyor ve çocuğun
“Yaşasın evcil bir hayvanım oldu!” sevinç ifadeleriyle eve çıkıyorlar.
Kimse, başını dik tutmakta zorlanan güvercinin bir saatten fazla yaşayacağına ihtimal vermiyor. Durumu gerçekten içler acısıdır. Fakat buna rağmen verilen suyu (her ne kadar görmekte zorlansa da, yardım edilerek başı suya doğru çevrildiğinde) kana kana içiyor. Kimbilir ne kadar süredir susuz kalmıştır. Bu hali herkesi umutlandırıyor. Bir umut, evde onun yiyebileceği neler var diye mutfak karıştırılıyor ve annenin getirdiği bulgurda karar kılınıyor. Fakat bu sefer umdukları gibi olmuyor. Belki de bizden çekiniyordur düşüncesiyle su ve bulgur önüne konarak hayvan yalnız bırakılıyor. Dakikalar sonra kontrol ediliyor ama hiç dokunmamıştır.
Bu şekilde bir saat doluyor ve güvercin hâlâ ve daha
düzgün bir vaziyette ayaktadır. Seviniyorlar. Belki de çok yakında iyileşir
düşüncesi hayallerinde dolanıyor. Ara ara kontroller devam ediyor ve o gece böyle
sonlanıyor.
Ertesi sabah güvercinin başını daha dik tutabildiğini gören
anne daha da umutlanıyor. Fakat baba tedirgindir. On saatten fazla olduğu halde
güvercin bir şey yemiş değildir. Bir şeyler yapmak gerekmektedir. Aklına gelen
bir yöntemi uygulamak için bismillah deyip soluğu güvercinin yanında alıyor.
Fakat geç kalmıştır. Artık iyileşmeye başladığını düşünürken güvercinin aniden
ölmesine çok şaşırıyor ve üzülüyor.
Anne ve baba tedirgindir. Henüz çocuğun haberi olmadığı ve
duysa nasıl tepki vereceğini kestiremedikleri için temkinlidirler. Bir şekilde
durumu anlatmak gerektiğini düşünen baba çocuğu yanına çağırıyor. Başlamak için
uygun kelimeleri ararken, çocuk balkonda duran kartona yöneliyor ve güvercinin
öldüğünü fark ediyor. Anne babasının umdukları gibi bir tepki vermemesi şaşırtıyor
onları. Zira güvercin eve getirilirkenki hali ve onu beslemek için babasıyla
verdiği heyecanlı uğraşlara bakarak düşündüklerinde, çok daha duygusal tepki
vereceğini düşünmüşlerdir.
Baba oğul güvercini alıyor ve gömmek için uygun bir yer
arıyorlar. Karar kıldıkları bir yeri kazmaya başlıyorlar. Gömme işlemi devam
ederken, baba bir yandan da sapanın zararlarını anlatmaya devam ediyor. Çünkü şu
an gömdükleri güvercinin ölümü de sapan yüzünden olmuştur. Çocuk da her
defasında güvercini vuran çocukların çok yaramaz olduklarını söyleyerek
babasına hak verir.
Bütün bu süreç içerisinde baba ve annenin en hayret ettiği şey, eve
vardıklarında çocuğun söylediği cümle olur: “Baba ben sapan almak istiyorum.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder