19 Temmuz 2012 Perşembe

Ramazan ve içtenlik


Kadir suresinin nüzulüyle ilgili anlatılan bir hadise vardır. Allah Resulü aleyhissalatü vesselam, geçmiş peygamber ümmetlerinden birinin Allah yolunda uzun yıllar yaptığı cihadı ve Allah tarafından kazandığı büyük faziletleri anlatınca sahabilerde bir burukluk meydana gelir. Böylesine muazzam bir fazilete nail olmak için ömürlerinin yetmeyeceğini biliyorlar. Çünkü o kadar uzun bir ömür yaşayamayacaklar... Üstelik kimisi yaşlı ve İslamiyet’i tanıyalı çok az olmuş. Geriye çok zamanı kalmamış.

Her şeyin en ince ayrıntısını bilen, hiçbir şey kendisinden gizlenmeyen, küçük bir karıncanın bile midesinin sesini duyup ona rızkını o küçük midesine göre gönderen Allah, İslam için her şeyini feda eden bu mümtaz şahsiyetlerin iç burukluklarını ihmal etmiyor. Kadri yüce bir sure gönderiyor ve adeta, “İman aşkıyla yanan gönüllerinizin ihtizazını Allah duydu” mesajını beraberinde hissettirerek o gönüllerden feveran eden talebi de en güzel şekilde cevaplandırıyor.

Kadir suresi nazil olduğunda, zaten Allah’ın rızasına erebilmek için sürekli arayışlar içinde olan, bu doğrultuda “Yeni nüzul olan bir ayet var mı?” diye devamlı büyük bir şevkle sorup soruşturarak hemen gereğini yerine getiren o mualla ve mücella şahsiyetlerin gönüllerinde nasıl bir şehrayin olduğunu tahmin etmek çok da zor olmasa gerek.

Önceki gün bir kardeşimizle umre konusunda sohbet ederken Kâbe’de kılınan namazın diğer yerlerde kılınan namazlardan yüz bin daha fazla sevaplı olduğunu dile getirdi. Gerçekten de hadislerde bu manada rivayetler yer alıyor. Ben de dedim ki: “Normal zamanlarda bu böyle. Ramazan olunca normal bir sevaba bin karşılık varmış. O zaman orada kılınan bir namaz ya da yapılan bir ibadet bin çarpı yüz bin olacaksa, bu muazzam bir sevap demek. Her bir iyiliğe bu kadar sevap veriliyorsa ne mutlu Ramazanı orada ihya edene...”

Ben bunu deyince biraz duraksadı ve mahzun bir hal aldı yüzü. Dedi ki: “Gerçekten ne mutlu onlara. Keşke bize de nasip olsa da biz de o muazzam ibadetlerden ve onların sevaplarından istifade edebilsek.”

Onun gerçekten samimi olduğuna inandığım bu iç çekişi, bana yukarıdaki hakikati hatırlattı. Samimi olarak Allah’a dua eden, O’ndan bol sevap ve feyizler dileyen ve bunu can-ı gönülden arzu edenlerin de yukarıdaki hadisedeki gibi Rabbimizin feyzine nail olacağını düşündüm. Allah-u a’lem, her şeyin en doğrusunu Allah bilir.

Her surenin başında kendini Rahman ve Rahim olarak tanıtmasından, yarattıklarına karşı muamelesinden, bütün gördüklerimizin işaret ve şehadetinden merhametinin enginliğini bildiğimiz Rabbimiz, inşaallah bu samimi talepleri kabul eder ve azımızı çok sayarak bütün ibadetlerimizi en mübarek yerlerde yapılıp en yüksek sevaplara nail olanlardan sayar. Şayet samimiyetten nasibimiz az ise, bu mübarek anların ve bu mübarek anlarda rahmetini talep eden mübarek kulların hatırına bizim de samimiyetten, ihlastan payımızı, hissemizi artırır. Âmin. Âmin. Âmin.

Bu akşam teravihlere başlıyoruz...
Yarın oruçluyuz...
Rabbimiz feyzimizi arttırsın...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder