Ayrı bir
imtihandı dün gece.
Önce sıcak ve nemli hava... Bir türlü uyku tutmayınca, 5
sene 2 gündür oturduğumuz evde ilk defa balkonda uyumaya karar verdim ve
tatbike çalıştım. Ama bu sefer de rüzgâr... Çok şiddetli değildi ama uykuya
dalmama fırsat vermiyordu. Bir türlü uykuya geçemeyince içeri girmek zorunda
kaldım.
Sahurdan sonra
tekrar balkona çıkmaya karar verdim. Bu sefer üzerime ince bir örtü alsam
rüzgârla aram düzelir diye düşündüm ve öyle de yaptım. Doğru düşünmüşüm...
Böyle daha rahat oldu. Bir süre ufkuma düşen açıdan bulutların süzülüşünü
seyrettim. Derken gözkapaklarım gittikçe ağırlaşmaya başladı. Uykuya dalalı ne
kadar oldu bilmiyorum ama bu sefer yağmur başladı. Gerçi balkonun üzeri
kapalı... Ama açık denizliklere çarpan yağmur damlalarının sıçraması bile beni
yatağımdan sıçratmaya yetti. Alelacele malzemeleri toplayıp salona attım
kendimi.
Galiba balkonda
da uyuyamayacağım diye düşünürken bir taraftan da salonda uyuyacağım yeri hazır
ediyordum. Tam uzanmıştım ki baktım yağmur sesi duyulmuyor. Yağmur kaç saniye sürdü
bilemiyorum ama bir dakika sürmediğine eminim. Demek ki yağmur vazifeli
gelmişti. Sadece yağmur değil, nemli hava, rüzgâr ve yağmur aleyhime ittifak
etmişlerdi. Ben de bu halette iken Yunus aleyhisselamı tahattur ettim mi
etmedim mi tam hatırlayamıyorum ama gözlerimi açtığımda Küçük Süheyl’i yanımda oynar
vaziyette buldum. Biraz ötede de annesi duruyordu. Demek artık kalkma zamanı
gelmişti. Halbuki o an daha yeni uykuya dalıyormuşum gibi bir his vardı bende.
Elindekine
şükretmesini bilememekten mütevellit bir ihtar-ı İlahî olduğu kanaatine vardığım
bu gecenin sabahında uykusuz bir gün miras kaldı.