26 Kasım 2012 Pazartesi

Modern Ezberlerin Sonu




Henüz bitirdiğim bir kitap... Aslında piyasaya çıkalı birkaç gün olmuş. Konusunu merak ettiğim için elime almış, şöyle bir bakmak istemiştim. Ama bir daha bırakamadım...

Aslında şu an okuduğum birkaç kitap var. Bunun yanı sıra kendi özel çalışmam da var. Başka bir kitabı araya koyacağım hiç aklıma bile gelmezdi. Buna rağmen bu kitap araya girdi. Ve hemen de bitti. Zaten çok kalın bir kitap değil.

Mustafa Akyol’un Etkileşim Yayınları’ndan çıkan kitabından, Modern Ezberlerin Sonu başlıklı kitabından bahsediyorum. Kitabın bir de üst başlığı var: “Bilim, din ve ateizme dair.”


Aslında çok iddialı bir başlık... Gerçekten de modern ezberlerin sonu geldi mi? Bence bu tartışılır ama anladığım kadarıyla yazarın daha çok gündeme gelmesini istediği nokta, bazı insanların, özellikle pozitivistlerin, zihinlerindeki kalıplaşmış olguları yerinden oynatmak ve bununla da kalmayıp her okuyanın olaylara yaklaşım tarzını, ezberden düşünsele çekmek.

Yazarın üzerinde durduğu konular açısından kitaba baktığımızda, yaptığı mukayeselerden, öne sürdüğü mantıklı ve yer yer bilimsel açıklamalardan, öyle anlaşılıyor ki, insana ezberletilen pek çok şey aslında o kadar da bilimsel değilmiş. Bilimsel diye anlatılan bazı konular bile aslında anlatan kişinin “inancını” teknik cümlelerle ifade etmesinden ibaretmiş. Hemen sıcağı sıcağına bir örnek vereyim.

Mesela daha kitabın ilk bölümünde Stephen Hawking’in “Evrenin ortaya çıkması için Tanrı’ya ihtiyaç yoktur” tezinin ele alındığı bir yer var. Burada güzel bir açılım var. Şöyle ki:

Uzun zamandır yapılagelen “Dünya yaratıldı mı, yoksa hep var mıydı?” tartışmaları, 1920’lerden sonra Big Bang teorisi ile “evrenin yaratıldığı” yönünde kuvvet bulunca, pek çok eski ateist bile bir yaratıcının var olduğunu söylemişlerdi. Bazı ünlü olanlarının itiraflarını bizler de medyadan duymuş, okumuştuk. Fakat bütün bilim adamları onlarla aynı kanaatte değildir doğal olarak.

Tam da bu noktada Stephen Hawking’in şu teorisi nazarımıza ilişiyor. “Yerçekimi gibi bir kuvvet olduğu için evren kendi kendini hiçten yaratabilir ve yaratacaktır.”

İşte burada yazarın yorumlarını ufuk açıcı buldum. Yazar özetle diyor ki: Bir kere yer çekimi gibi doğa kanunları ancak belli deney ve gözlemler neticesinde ispatlanabilen olgulardır. Ama siz kalkıp da “yer çekimi evreni yarattı” derseniz evrenin yaratılışından önceki bir zamanı biliyor da böyle bir kuvvetten bahsediyor gibi oluyorsunuz. Çünkü o zamana dair kimsenin bir deney yapma şansı olmadığı gibi matematiksel bir hesap yapma imkânı da yoktur. Tahminlerde bulunulabilir ama bu da yorumdan öteye geçmez. Demek oluyor ki Hawking burada evren öncesinde var olan bir kanundan bahsederken bilimsel verilere göre değil, aslında kendi “inancına” göre açıklama yapmış oluyor. Böyle demekle de evreni yaratan bir güce, yani yerçekimine “yaratıcılık” özelliği vermiş oluyor. Yani aslında Hawking’in de bir tanrısı varmış. Ama dindarların “Allah” (ya da Tanrı) dediği güce, o, “yerçekimi” diyor. Tabii bu tanrı bilmeyen, duymayan, göremeyen bir tanrı!

Kitap aslında yedi bölümden oluşuyor. Her bölümde ayrı ayrı alt başlıklar var. Gündemde olan ve çok tartışılan konular da dâhil olmak üzere, ağırlıklı olarak ateizm, darwinizm, evrim, materyalizm, evrenin başlangıcı, ilahiyat ve Amerika’da son zamanlarda sıklıkla konuşulan akıllı tasarım konularına dair yazılardan oluşuyor.


Kitapta bu kadar çok konu varken tek örnek ele alarak biraz geçiştirmiş gibi olduğumun farkındayım. Ama bu örneği özellikle vermemin bir nedeni vardı. Yıllar önce Bediüzzaman Said Nursi’nin bir kitabında bir cümle okumuştum. Metin tam olarak hatırımda olmamakla birlikte, aslında herkesin Allah’a inandığı ama isim ve sıfatlarında yanılgıya düşerek tabiat kanunlarını ilah olarak kabul ettikleri şeklinde bir cümleydi. Bu kitapta Hawking’in cümlesini ve yazarın yorumunu okuyunca o ifadeyi daha iyi anladım. Ve paylaşmak istedim.

Dediğim gibi ufuk açıcı bir kitap olarak buldum bu çalışmayı. Özellikle bu konularla ilgilenenler için faydalı olacağından hiç kuşkum yok. Metin aralarında sıkça görülen alıntılar da detaylı incelemek ve mukayese etmek isteyenler için kaynak desteği sunmuş oluyor diye düşünüyorum.

Bu arada cumartesi günü Tüyap Kitap Fuarı’na uğradım. Rengârenk, cıvıl cıvıldı fuar. Çok kitap almak istedim ama bütçem pek elvermedi. İbni Haldun’un Mukaddime’sini aldım mesela. Dergah Yayınları iki cilt halinde hazırlamış. Çok beğendim. Daha önce parça parça okumuştum Mukaddime’yi; artık sırayla okuyabileceğim. İmzalı olarak aldığım kitaplar oldu. Okuma listem iyice kabarmış oldu. Mustafa Akyol da fuardaydı. Yukarıdaki fotoğrafı da o arada çektim.

Bereketli, istifadeli okumalar...