Henüz bitirdiğim bir kitap... Aslında piyasaya çıkalı birkaç
gün olmuş. Konusunu merak ettiğim için elime almış, şöyle bir bakmak
istemiştim. Ama bir daha bırakamadım...
Aslında şu an okuduğum birkaç kitap var. Bunun yanı sıra kendi
özel çalışmam da var. Başka bir kitabı araya koyacağım hiç aklıma bile
gelmezdi. Buna rağmen bu kitap araya girdi. Ve hemen de bitti. Zaten çok kalın
bir kitap değil.
Mustafa Akyol’un Etkileşim Yayınları’ndan çıkan kitabından, Modern
Ezberlerin Sonu başlıklı kitabından bahsediyorum. Kitabın bir de üst
başlığı var: “Bilim, din ve ateizme dair.”
Aslında çok iddialı bir başlık... Gerçekten de modern
ezberlerin sonu geldi mi? Bence bu tartışılır ama anladığım kadarıyla yazarın
daha çok gündeme gelmesini istediği nokta, bazı insanların, özellikle pozitivistlerin,
zihinlerindeki kalıplaşmış olguları yerinden oynatmak ve bununla da kalmayıp her
okuyanın olaylara yaklaşım tarzını, ezberden düşünsele çekmek.
Yazarın üzerinde durduğu konular açısından kitaba baktığımızda,
yaptığı mukayeselerden, öne sürdüğü mantıklı ve yer yer bilimsel
açıklamalardan, öyle anlaşılıyor ki, insana ezberletilen pek çok şey aslında o
kadar da bilimsel değilmiş. Bilimsel diye anlatılan bazı konular bile aslında
anlatan kişinin “inancını” teknik cümlelerle ifade etmesinden ibaretmiş. Hemen
sıcağı sıcağına bir örnek vereyim.
Mesela daha kitabın ilk bölümünde Stephen Hawking’in
“Evrenin ortaya çıkması için Tanrı’ya ihtiyaç yoktur” tezinin ele alındığı bir
yer var. Burada güzel bir açılım var. Şöyle ki:
Uzun zamandır yapılagelen “Dünya yaratıldı mı, yoksa hep var
mıydı?” tartışmaları, 1920’lerden sonra Big Bang teorisi ile “evrenin
yaratıldığı” yönünde kuvvet bulunca, pek çok eski ateist bile bir yaratıcının var
olduğunu söylemişlerdi. Bazı ünlü olanlarının itiraflarını bizler de medyadan
duymuş, okumuştuk. Fakat bütün bilim adamları onlarla aynı kanaatte değildir
doğal olarak.
Tam da bu noktada Stephen Hawking’in şu teorisi nazarımıza
ilişiyor. “Yerçekimi gibi bir kuvvet olduğu için evren kendi kendini hiçten
yaratabilir ve yaratacaktır.”
İşte burada yazarın yorumlarını ufuk açıcı buldum. Yazar
özetle diyor ki: Bir kere yer çekimi gibi doğa kanunları ancak belli deney ve
gözlemler neticesinde ispatlanabilen olgulardır. Ama siz kalkıp da “yer çekimi
evreni yarattı” derseniz evrenin yaratılışından önceki bir zamanı biliyor da böyle
bir kuvvetten bahsediyor gibi oluyorsunuz. Çünkü o zamana dair kimsenin bir
deney yapma şansı olmadığı gibi matematiksel bir hesap yapma imkânı da yoktur. Tahminlerde
bulunulabilir ama bu da yorumdan öteye geçmez. Demek oluyor ki Hawking burada
evren öncesinde var olan bir kanundan bahsederken bilimsel verilere göre değil,
aslında kendi “inancına” göre açıklama yapmış oluyor. Böyle demekle de evreni
yaratan bir güce, yani yerçekimine “yaratıcılık” özelliği vermiş oluyor. Yani aslında
Hawking’in de bir tanrısı varmış. Ama dindarların “Allah” (ya da Tanrı) dediği
güce, o, “yerçekimi” diyor. Tabii bu tanrı bilmeyen, duymayan, göremeyen bir
tanrı!
Kitap aslında yedi bölümden oluşuyor. Her bölümde ayrı ayrı
alt başlıklar var. Gündemde olan ve çok tartışılan konular da dâhil olmak
üzere, ağırlıklı olarak ateizm, darwinizm, evrim, materyalizm, evrenin
başlangıcı, ilahiyat ve Amerika’da son zamanlarda sıklıkla konuşulan akıllı
tasarım konularına dair yazılardan oluşuyor.
Kitapta bu kadar çok konu varken tek örnek ele alarak biraz geçiştirmiş
gibi olduğumun farkındayım. Ama bu örneği özellikle vermemin bir nedeni vardı.
Yıllar önce Bediüzzaman Said Nursi’nin bir kitabında bir cümle okumuştum. Metin
tam olarak hatırımda olmamakla birlikte, aslında herkesin Allah’a inandığı ama
isim ve sıfatlarında yanılgıya düşerek tabiat kanunlarını ilah olarak kabul
ettikleri şeklinde bir cümleydi. Bu kitapta Hawking’in cümlesini ve yazarın
yorumunu okuyunca o ifadeyi daha iyi anladım. Ve paylaşmak istedim.
Dediğim gibi ufuk açıcı bir kitap olarak buldum bu çalışmayı.
Özellikle bu konularla ilgilenenler için faydalı olacağından hiç kuşkum yok. Metin
aralarında sıkça görülen alıntılar da detaylı incelemek ve mukayese etmek isteyenler
için kaynak desteği sunmuş oluyor diye düşünüyorum.
Bu arada cumartesi günü Tüyap Kitap Fuarı’na uğradım.
Rengârenk, cıvıl cıvıldı fuar. Çok kitap almak istedim ama bütçem pek
elvermedi. İbni Haldun’un Mukaddime’sini aldım mesela. Dergah Yayınları iki
cilt halinde hazırlamış. Çok beğendim. Daha önce parça parça okumuştum
Mukaddime’yi; artık sırayla okuyabileceğim. İmzalı olarak aldığım kitaplar oldu.
Okuma listem iyice kabarmış oldu. Mustafa Akyol da fuardaydı. Yukarıdaki fotoğrafı
da o arada çektim.
Bereketli, istifadeli okumalar...