20 Nisan 2012 Cuma

Alemlere rahmet oldun


Gelişiyle, insanlığın kim olduğunu ve nereden gelip nereye gideceğini öğrendiği, insanlığın saadet kapılarının anahtarını bulduğu, Rabbimizin "âlemlere rahmet" olarak methettiği Peygamber Efdendimiz aleyhissalatü vesselamın veladet gecesinin 1441. sene-i devriyesini saadetle, özlemle, dua ve salavat-ı tayyibelerle idrak ediyoruz.

Rabbimize hadsiz hamdediyoruz.
Resul-i Ekrem'e hadsiz salat ve selam ediyoruz.
Onun açtığı yoldan azimle ilerleyenlere hürmetlerimizi sunuyoruz.
Onun açtığı yola meyledenlere dua ediyoruz.
Onun nurunun etrafında dönenlerin bir an önce o nura dalmaları için niyaz ediyoruz.
Ümmet-i davetin de o ebedî nurdan feyizyâb olmaları için dergah-ı İlahiyeye el açıp niyazda bulunuyoruz.

Rabbimiz, Peygamber Efendimiz aleyhissalatü vesselamın yolunun sevdalısı olmayı ve ona layık ümmet olmayı bizlere nasip eylesin ve bunu bize müyesser kılsın. Âmin.
Kutlu doğum mevsimimiz mübarek olsun.


Salat-ı Ümmiye: Emel Sayın ve Modern Folk Üçlüsü 

 

16 Nisan 2012 Pazartesi

Hakperestlik aslında...

  

İhlâs ve hakperestlik, Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun istifadelerine taraftar olmaktır. Yoksa “Benden ders alıp sevap kazandırsınlar” düşüncesi, nefsin ve enâniyetin bir hilesidir.


(Yirminci Lem'a'nın üçüncü sebebinden)

9 Nisan 2012 Pazartesi

Hayatın halleri

Hayat...

Bazen su gibidir... Akar, akar... Bir türlü önü alınamaz. Çevirmeye çalışılır ama bir türlü bent tutmaz. Her defasında koparır ve bildiği yöne akar.

Bazen ayna gibidir... Önüne her kim geçerse onu yansıtır. Kim girse kendini görür.

Bazen de bir binadaki pencereler gibidir. Bakıldığı yere göre farklı noktaları nazara getirir.

Bazen akşam gibidir... Uzaklardan nokta nokta ışıklar gösterir. Hayat emarelerine dair umutlar verir.

Bazen gündüz gibidir... Aydınlığa bağlayıp hep aydınlık sandırır.

Bazen seher vaktidir... Beşere dair gürültü ve gümbürtüler azdır. Sürura sürur katan ruhanî sadalarlarla gönüller serfiraz olur.

Bazen bulut gibidir... Kimi gönle hafakanlar çökerken, kimini sevindirir. Güneşi setrederek karanlıklar getirir. Lakin karanlıkla beraber rahmeti müjde verir.

Bazen bir çikektedir, bazen bir böcekte... Bazen bir insanla başlar, bazen de bir Nisanla...

Hayat bu... Çok yönlü... Rengârenk ve türlü türlü...
...
 
Aslında hayat, Allah’ın Hay isminden gelir ve O’nun bin bir esmasını tüm âlemde nakşeyler.
 
Cennetten nümuneler taşır. Cennet yemişleri veren ağaçlar misillü baharla gelir, bahar getirir. Dünya gibi bir fenaya değil, cennet gibi bir bekaya davet eder. Hayat cennette olur. Cennette hayat...

Hay’dan gelip Hu’ya giden hayat, yaşanmaya değer.


6 Nisan 2012 Cuma

Allah'ın Kılıcı Hazreti Halid bin Velid Romanı

Allah’ın izn-i keremiyle, fazl-ı ihsanıyla, lütf-u ikramıyla bir süredir Halid bin Velid Hazretleri’nin hayatı çerçevesinde yaptığımız araştırma, inceleme, çalışmalarımız tomurcuklar vermeye başladı. Kaleme almayı hedeflediğimiz roman çalışmamızda, belki karınca hızıyla, ama inşaallah emin adımlarla yol alıyoruz. İlk üç yazımızı kaleme aldık. Rabbimiz suhulet ihsan buyurursa birkaç ay içerisinde itmama muvaffak olacağız inşaallah.

Su gibi

İlk olarak bu satırları kitabı tekrar okumayı düşünerek yazdığımı bilmenizi isterim.

Nebevi nefes bir nefeste okunacak bir kitap değil. En azından benim gibi İslam tarihine kulaktan dolma bilgilerle aşina olanlar için bu  böyledir diye düşünüyorum. Belki üç nefeste. 

Belgesel tadında, doğru bilgiyi güzel bir uslup ile hikayelendirerek, sade ve akıcı bir dil, abartısız kurguları ile o çağların bütün karmaşasına rağmen o peygamberi esintiyi ciğerlerinize dolduruyor Yazar. 

Emeviler hakkında hiç de iyi şeyler okumamıştık lise yıllarında hatırladığım. Bana Arap toplumunun siyasi, içtimai ve kültürel yapısı her zaman karışık, kanlı ve karanlık gelmiştir. Böyle algılayışımın kendi bilgisizliğimle ilgisi var muhakkak ki; Bir de günümüz arap toplumlarının özellikle yurt dışında Türklerden daha kötü bir tablo çizmeleri ile  sanırım. Ama bu kitap bütün ön yargılarınızı gözden geçirmenize de sebep oluyor. İnsan yaratılış öyküsünün idrakine varabildiği kadar insan. Arap olsun Türk olsun. 

Ömer Bin Abdülaziz bir emevi halifesi. Hz. Ömer' i hatırlattığı içiin "İkinci Ömer" diye biliniyor. Ben de bu kitap ile tanımış oldum kendisini. Zamanının çarpıklıklarına tek başına mücadele veriyor. Halife olmadan evvelki Ömer ile Halife olduktan sonraki Ömer arasındaki değişikliği bütün ayrıntıları ile kaleme almış yazar. Kısa ve öz anlatımlı bölümlerini insanın dönüp tekrar tekrar okuyası geliyor.

Duygulandırıyor, düşündürüyor, hayran bırakıyor Ömer Bin Abdülaziz İkram Arslan' ın kalemiyle kendisine.  

Kitabı okuduktan sonra dönüp bugüne bakıyorsunuz. Susuzluğunuz artıyor. 

İşte Nebevi Nefes su gibi bir kitap...

Kaynak: YER SOFRASI

Bir insan dünyayı değiştirebilir

"Bu ümmet Allah'ı, Kitabı ve Peygamberi konusunda ihtilafa düşmedi. Onlar dünya menfaatleri ve nimetleri hususunda ihtilafa düştüler. Onun için devlet ve izzetlerini kaybettiler..." 

Ömer bin Abdülaziz bin Mervan


Geçenlerde bahsetmiştim yeni bir kitap aldığımdan, eğer beğenirsem sizinle de paylaşırım diye ilave etmiştim :) Biraz gecikmeli de olsa, anlatayım size kitabı :))

"Nebevi Nefes" kitabımızın adı, İkram Arslan'ın ilk eseri. Tek kelimeyle 'muhteşem'... 

Roman okumayı çok severim, sürükleyici olaylar içinde kaybetmeyi kendimi.. Ama yoğun bilgi içeren kitaplar, özellikle dini kitaplarda çok da akıcı yayınlara rastlamadım, hani sırf öğreneyim diye okurum bu tarz kitapları.. Ama Nebevi Nefis, bakış açımı değiştiren bir kitap oldu.. Tarihi ve dini bilgileri, mükemmel bir akıcılıkta öyle güzel anlatmış ki yazar..

Ömer bin Abdülaziz'i bilir misiniz? 29 aylık halifeliği boyunca, yürüttüğü yönetim politikası, adaleti ve nebevi nefesi ile İslam alimleri tarafından raşit halifeler arasında gösterilmiş, ahlakı, davranışları ile dedesi 2. halife Hz. Ömer'e benzerliğinden dolayı İkinci Ömer gibi haklı bir ünvan ile anılmış muhteşem şahsiyet.. İşte kitapta Ömer bin Abdülaziz bin Mervan'ın hayatı, halifeliği, o gelmeden önce İslam dünyasında baş gösteren sıkıntılar ve onun yönetiminde değişen olaylar anlatılmış.. Şahsım adına, Ömer'in adaleti denildiğinde Hz. Ömer'den bahsedildiğini zannederdim, halbuki bu isim arkasına saklanmış bir Ömer daha varmış.

Kitabı okurken çok yerde göz yaşlarıma hakim olamadım, Müslümanların birbirine yaptıklarını bu gün hala görüyoruz, ama o zamanlar, o halifelik makamı adına yapılanlar, Allah'a ve efendimiz (s.a.v.)'e inanan gerçek Müslümanların iktidar adına birbirlerine yaptıkları. İnsanın içi kan ağlıyor. Kardeş kardeşe kırdırılıyor. Allah'a iman ettim deniyor ama saraylarda lüks ve sefahat içinde yaşanıyor.. İşte Ömer bin Abdülaziz böyle bir zamanda geliyor. Onun işi diğer büyük dedesinden ve halifelerden daha zordu belki, çünkü yanında yaptığı iyi işleri destekleyen çok kimse yoktu, daha bozuk bir toplum ile başa çıkmaya çalışıyordu, varlık içinde yüzerken yokluğu yaşıyordu. Yine de Ömer bin Abdülaziz, Kuran'ı rehber edindiği yönetim anlayışıyla, çok kısa bir sürede tüm düzensizlikleri ortadan kaldırıyor, adaleti getiriyor, tüm ülkeyi feraha kavuşturuyor, kendisi halifelik yükü altında günden güne erirken İslam'ı yüceltiyor... Emevî hanedanlığından gelen bu zat, tek başına dünyayı değiştiriyor...

Dediğim gibi, bu mükemmel kitap hakkında çok da bir şey söylemeye gerek yok, ben kesinlikle kütüphanenize eklemenizi öneriyorum, dost tavsiyesi..

Dua ve selam ile...