19 Aralık 2011 Pazartesi

Tarih Önden Gitsin, Ben Yetişirim (25)


Gümrükteki arka arkaya dalgalanan iki ülkenin bayrakları göründüğünde herkes fotoğraf makinesini kılıfından çıkardı. Az sonra yaşanacaklardan habersiz olarak bu anı ve manzarayı en güzel açılardan yakalamaya çalıştılar. Birkaç şipşak sesinden sonra gümrüğe varmışlardı.

İlk olarak Suriye gümrüğüne girdiler. Pasaport kontrol işlemleri biraz zaman alacağı için temiz hava almak isteyenler otobüsten indiler. Bilal de inenler arasındaydı. Rehberlerinin yanlarına aldığı pasaportlarla içeri girmesinin üzerinden birkaç dakika geçmemişti ki Bilal gözlerine inanamadı. Suriye sokaklarında karşılaştığı Muhammed Bey, aynı kıyafetleriyle gişe kapısında duruyordu. Kısa bir şaşkınlığın ardından ona doğru yürüdü ve Bilal’i gördüğüne çok memnun olduğu her halinden belli olan Muhammed Bey’in yanına vardı. Bilal, gezilerinin bittiğini ve artık dönme zamanının geldiğini anlatıyordu ki içeriden yükselen sesler konuşmalarını böldü. Rehberleri ve içerideki görevli tartışıyordu. Bir sorunun olduğunu fark eden Muhammed Bey, Bilal’den müsaade istedi ve içeri girdi.

Az sonra rehberleri dışarı çıktığında biraz şaşkın bir yüz ifadesi vardı. Hemen arkasından çıkan Muhammed Bey, Bilal’e yaklaştı ve küçük bir sorun olduğunu, ama kolayca çözdüklerini söylerken önce gülümsemiş, sonra da sağ gözünü kırpmıştı. Çok memnun olan Bilal, aynı zamanda duygulanmıştı da. Henüz bir şey söyleyememişti ki herkesin otobüse bindiğini fark etti. Muhammed Bey’e çok teşekkür edip ayrılırken, çantasından çıkardığı bir kraker paketini ona uzattı. “Please, give to Zehra” dedi ve otobüse doğru koşmaya başladı.

Otobüse bindiğinde, rehber az önce başından geçenleri anlatmaya başlamıştı:

– Girişte Aysel Hanım’ın pasaportuna pul yapıştırmayı unutmuşlar. Ben ne kadar bu hatanın bizden kaynaklanmadığını söylediysem de adam Nuh diyor, peygamber demiyordu. Ve bu da ciddi bir sorunumuz olduğu anlamına geliyordu. Yani adam eğer isterse bizi saatlerce burada tutabilir, hatta suçlu gösterebilirdi. Ama Allah’tan böyle bir sıkıntı olmadı. Çünkü az sonra başka bir görevli Hızır gibi yetişti, bunun kendi hataları olduğunu, pulu yapıştırmayı unuttuklarını söyledi ve geçiş mührünü bastı.

Rehber bunları anlatırken ne onun, ne de otobüsteki başka birisinin haberi vardı Bilal’in Muhammed Bey’le olan arkadaşlıklarından. Rehberin bütün bu anlattıklarını morali bozuk olarak dinleyen Bilal’i asıl üzen şeyse, az önce otobüse bindiğinde şoförün söyledikleriydi:

“Hocam neredesiniz? Bir sefer olsun vaktinde gelin lütfen. Daha Türkiye gümrüğünde de işimiz var?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder