17 Temmuz 2011 Pazar

Anlamak

Sonbaharın son akşamlarından biriydi. Kış yavaş yavaş kendisini hissettirir diye beklerken, soğukluğu iliklerimize kadar hissettiğimizden midir nedir, ısınacak bir yer aramıştık dakikalarca. Ayaküstü yaptığımız yarım saatlik konuşmadan her iki taraf da tatmin olmamış, daha sıcak bir ortamda konuşmamızı sürdürmek niyetiyle bir taraftan hararetle konuşurken bir taraftan da sıcak bir yer aramaya koyulmuştuk. Neyse ki konuşabilecek bir yer bulmuştuk.

Tebessüm eşliğinde getirdiği çayları masamıza bırakan garson ayrıldığında konuşmamız çoktan demini almıştı. Oldum olası kahvehaneleri sevmem. Doğup büyüdüğüm yerin küçüklüğüne oranla hiç de azımsanmayacak, küçümsenmeyecek sayıdaki kahvehanelerine ve buralardaki insan yığınlarının hummalı konuşmalarına her gün şahit olduğumdan ve o sıralar kapalı yerlerde sigara içilmesinde bir mahsur olmamasından mütevellit soba borusundan çıkan dumana rahmet okutacak yoğunlukta dumanın camlardan, kapılardan dışarı taşmasından ve bunun da benim mekanizmamda büyük tahriplere neden olmasından olsa gerektir ki orada içtiğim çaylardan çok haz duymam. Bilakis bir bardağı bitirene kadar bir hal olurum. Ama o gün içtiğim çayı nasıl bitirdiğimi hiç hatırlamıyorum. Hatırımda kalan tek şey, az önceki tebessümüyle tekrar gelen garsonun elini uzatırken önümden aldığı bardağın boş olduğuydu.

İki saate yakın bir süre de kahvehanede devam eden sohbetimizden bir netice alabildik mi? Hayır. Ne o ısrarından vazgeçti ne de ben onu ikna edebildim. Onun beni ikna etmek için anlattığı şeylerden çok az kısmı aklımdı. (Eminin aynı şey onun için de geçerlidir.) Ancak o gün öğrendiğim çok önemli bir şey oldu. Aslında bildiğim bir şeydi; ama o gün daha bir pekişmiş oldu. O da, bir mesajın doğru olması kadar, doğru anlaşılmasının arz ettiği önemdi. Konumuz bu değildi; mesajın doğruluğu ya da doğru anlaşılması değildi. Ama bunu öğrenmem açısından mühimdi.

Düşünsenize, biri size bir mektup gönderiyor ve sizden bir şey yapmasını istiyor. Ama siz o mektuptaki mesajı yanlış anlıyorsunuz ve uygulamaya koymaya çalışıyorsunuz. Ya da bir iş yerinde çalışıyorsunuz ve müdürünüz sizi bir şeyi “yapma” diye tembihliyor, ama siz “yapmak” gibi anlıyorsunuz.

Kavramlar çok önemli. Bir konuyu hakkıyla anlayabilmenin yolu, o konudaki kavramların bilinmesinden geçiyor.

Söz konusu Kur’an olunca daha bir ciddiyetle yaklaşmak gerekiyor. Ayetlerde anlatılan bir kavram anlaşılmadığı zaman insanlar yanlış hüküm verip, yanlış uygulamalara girebiliyorlar.

İşte, o arkadaşımla uzun uzun konuşup da bir neticeye varamadığımız konuşmanın bana kazandırdığı en önemli mesaj bu olmuştu. O gün konuştuğumuz asıl konu mu? Asıl konu bundan daha mühim. Onunla ilgili ileriki yıllarda öğrendiğim çok önemli bir ayrıntı oldu. Onu paylaşacağım inşaallah. Ama sonraki yazıda...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder