3 Temmuz 2016 Pazar

Ah Tarık Hocam, ah!

Yaklaşık 20 sene öncesinin İstanbul’unda, çok karışık bir vaziyette, karışık duygular içerisindeyken tanımıştım kendisini. Dershaneye kaydolmuştum. O dönemde derslerimize giren pek çok hoca oldu ama bilahare muhabbetimiz devam eden tek hoca o oldu.

Parlak karakteri, ilmî vukufiyeti ve hepsinden önemlisi içten ve samimi tavırlarıyla çok güzel modellik ediyordu. Bir öğrencisi olarak buna rahatlıkla şahitlik edebilirim.

Hafızamı yokladığımda, girdiğimiz derslere ait pek bir şey canlanmıyor dünyamda. Fakat beyaz önlüğünün içerisinde, sıralar arasında dolaşırken, baktığı herkesle göz teması kurmaya dikkat ederek anlattığı konu aralarına serpiştirilen nükteli izahlarını hatırlıyorum.

Henüz ilk derslerden itibaren kanaat getirmiştim ki, o iyi bir Müslümandı. Kimyanın en küçük bir konusunu bile (sanırım elektron katmanlarıydı konu) enfes bir dille kâinattaki genel düzene ve oradan da aslında her şeyin aynı düzen ve dizilişle birbirine bağlı bulunduğuna, dolayısıyla kâinatta düzenin hâkim olduğuna, görülen birtakım ayrılıkların, sıkıntıların, sürtüşmelerin aslında geçici olduğuna bağlamıştı. Çok rahatlatıcı, umut verici bir bakış açısıydı bu...

Birkaç yıldır hastalığı dolayısıyla tedaviler görüyordu. Elbette çok yoruluyordu. Önceki yılsonuna doğru yapılan ilik naklinin üzerine epey düzelmişti. Hoşsohbetlerinden defalarca hakikatler dinlemiş, müstefid olmuştuk.

Ne olduysa birkaç gün öncesinde oldu. Yeniden bir haber aldık ki tekrar yoğun bakıma alınmış...

Ve en son, ümmetçe Kadir Gecesi olduğunu umduğumuz ve öyle olmasını Rabbimizden niyaz buyurduğumuz Ramazan’ın 27. gecesinde O’nun rahmetine tevdi eyledik mübarek ve muhterem Tarık Tepe ağabeyimizi, hocamızı.

Bütün bu gelişmeler, şunu hatırlamamıza vesile oluyor ki, genç yaşta ve pek çok sıkıntının ardından Rabbimiz onu dar-ı bekaya alarak dünyanın yorucu, boğucu hallerinden onu azat eyledi ve cennet bahçelerine idhal eyledi. 

Yapılan onca duanın akabinde, sanki Rabbimiz diyor ki: “Evet, dualarınızı kabul ediyorum ama daha güzel bir surette.”

Aslında günah cihetiyle öldü o; ama ardında bıraktığı sadaka-i cariyeleriyle, yani sevap yönüyle her daim yaşıyor olacak inşaallah.

Evet, o, vazifesini en güzel şekilde yapıp asıl makamına, aslî mekânına döndü. Asıl mesele geride kalanlarda, bizde. Uzun bir yolculukta, bir ağaç gölgesinde durup dinlenme mesabesindeki bu dar âlemden nasıl gideceğimizde. Son nefesin nasıl verileceğinde. O uzun ve yorucu yolculuğu düşününce insan ürpermiyor değil. İnşaallah bizler de Rabbimizin rızasına uygun yaşayabilenlerden oluruz.


Hayatınla güzel örnek olduğun gibi mematınla da ibretler verdin güzel insan. Mekânın cennet, makamın ali olsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder