Sımsıcak ve bunaltıcı
bir hava var. İstanbul’un kalabalık semtlerinden birinden hareket eden otobüs,
yine ve yeni maceralara hazır vaziyette yoluna devam ediyor. İçerisi tıklım
tıklım.
Böyle bir havada, yer
bulabildiği için kendisini mutlu addeden birkaç kişi haricinde konuşacak havada
olan pek de yok gibi. Yer bulamadığı için ayakta kalan birkaç yaşlı, en azından
yaslanabilecek bir köşe bulduğu düşüncesiyle avutuyor kendisini. Elindeki
kitabı yelpaze gibi sallayıp serinlemeye çalışanlar en fazla bunalma emaresi
gösterenler arasında.
Otobüs bir sonraki
durağa yanaşınca, bu kalabalığa yeni yolcular dâhil oluyor. Hatta ön tarafta
nefes almaya yer kalmadığı için orta ve arka kapıdan binenler oluyor. Arka
kapıdan binenler arasında bir anne ve 10-12 yaşlarındaki oğlu var. Kan ter
içinde kalan annenin o halini gören gençlerden birisi hemen kalkıyor ve ona yer
veriyor. Toplu taşımacılıkta takdirle karşılanan bu hareket, o an için de
olumlu bir havaya neden oluyor. Ancak az sonra olanlar akıllarda kimi olumlu,
kimi olumsuz pek çok düşüncenin dolaşmasına sebep oluyor. O anne kendisi
oturmak yerine, boyu kendi boyuna ulaşan çocuğunu oturtuyor…
Otobüsün orta
koltuklarında da bir babayla kızı oturuyor. Yine akıllarda dolaşıp duran
onlarca düşünceden habersiz, tatlı bir sohbete dalmışlar. “Ayakta o kadar yaşlı
insan varken 10-12 yaşlarında bir çocuk neden oturuyor?” Kimisi bakışlarıyla bu
cümleyi anlatmak için çok uğraşıyor ancak ne baba ne de kızı onları görecek
durumda.
Cam kenarına oturttuğu
kızını korumak için her şeyi yapacağı alenen belli olan baba, az sonra
telefonunun çalmasıyla göğsünde kavuşturduğu kollarını ayırmak zorunda kalıyor.
Oldukça nazik bir tonda ve üslupta konuşmaya gayret ediyor ancak her zaman bu
ölçüyü tutturmakta başarılı olamıyor. Derken, telefonu kızına uzatıyor ve onun
da birkaç “kelime” konuşmasını istiyor. Kız istemediğini belirtiyor kaş göz
hareketleriyle. Hatta başını cama doğru çevirip bu kararında ısrarlı olduğunu
gösteriyor ama adam telefonu kızın kulağına dayıyor.
İşte bundan sonra
otobüste duyulan en yüksek iki sesten birisi otobüsün uğultusu, diğeriyse hiç
şüphesiz bu kızın konuşmaları oluyor. Adeta az önceki isteksiz kız gidiyor,
yerine bir başkası geliyor. Yüksek denecek seviyede yaptığı konuşmasını ister
istemez herkes dinlemek zorunda kalıyor. Zaman zaman pek çok başın birden
istemsizce o yana döndüğü, zaten o istikamette olup da büyüyen gözlerle
bakanların olduğu sahnelere sebep olan o tiz sesiyle attığı kahkahalar,
kalabalık ve sıcaktan bunalan insanların sinirlerini iyice geriyor.
Arka taraftan yükselen
homurdanmalar kızın bulunduğu bölgeyi aşıp önlere doğru ulaşıyor ancak bir yol
bulup da kızın soyutlandığı âleme girmeyi başaramıyor.
Çok bilmişvari
konuşmaları, arada bir yaptığı ve hemen gülmeye başladığı için sonunu kimsenin
anlayamadığı ince esprileri kimseyi güldürmüyor. Ve bu hal, birkaç durak
boyunca devam ediyor…
Bütün bunlar olurken
babanın sakin hali dikkatlerden kaçmıyor. O yine koruyucu baba pozisyonunda
etrafı izlemeye devam ediyor.
Sonunda telefon
kapanıyor ve anında içeriye sessizlik çöküyor. Derinden çekilen “oh”ların
bazıları duyuluyor bu sessizlikte.
Kızını incitmemek için
çok gayret gösteren babanın, hafifçe ona doğru meylederek “Kalabalık ortamlarda
biraz daha kısık sesle konuşmalısın” uyarısında bulunmasını takdirle
karşılayanlar oluyor elbette. Ama bu nezaketin hiç değilse bir kısmının da
otobüstekilere gösterilmesi gerektiği kanaatini taşıyanlar, hatta burada bir ironi
görenler de olmuyor değil.
Ve az sonra baba ve
kızı kalkıp inince, genel bir rahatlama havası dolaşıyor otobüste. Kimisi kendi
kendisiyle konuşarak, ama sesini yanındakilerinin de duymasını istercesine,
rahatsızlığını dile getiriyor. Otobüsün orta kısmında bulunanlardan birisi de
“Nesiller değişti, saygı kalmadı” diye iç geçiriyor.
Konuşmak için fırsat
kollayanlardan birine gün doğuyor ve “Yok, yok. Başkası değil” diyerek fikrini
paylaşmaya başlıyor: “Ne yapıyorsak biz kendimiz kendimize yapıyoruz. Kendi çocuğumuzu
koruyacağız derken başkasını görmüyoruz, toplumun değerlerinden
uzaklaştırıyoruz. Sonra da nesiller değişti, saygı kalmadı diye şikâyet
ediyoruz.”
Otobüsün durağa
yanaşmasıyla bu yorucu ve boğucu yolculuk son buluyor ama akıllarda
hareketlenen düşünce yolculuğu son bulacağa benzemiyor.
www.ikramarslan.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder