9 Mart 2015 Pazartesi

Bir pencereye iki manzara

Her insanın, küçük âlemle büyük âlem arasına yerleştirilmiş sürgülü bir penceresi vardır. Bu sürgü hangi tarafa çekilirse, diğer tarafla olan irtibatı ve teması ziyadeleşir.

Herkesin büyük alemle irtibatı bu pencerelerle sağlandığı için kimin penceresi ne kadar açıksa o ölçüde dünyayla alakası artar.

Şu âlemde görünen her ne varsa insanın kendisinde bitiyor. Her bakış, her duyuş, her dokunuş büyük âlemden küçük âleme ulaşan küçük, bir o kadar da derinlikli bir yolculuğu başlatır. Küçük âlemdeki çalkantılar ya da sükûnet, insanın bunlara verdiği tepkinin şekline göre arz-ı endam eder.

Büyük âlem, imtihan dünyası... Küçük âlem, yani ebediyete uzanan yolun başlama noktası...

Bu nokta-i nazardan bakınca, kimin büyük âlemle bağlantısı fazlaysa küçük âlemi o ölçüde dışa bağımlı tepki verir.

İzlediği haberlerden etkilenip “Burada yaşanmaz!” tepkileri de, sosyal medyada yer alan paylaşımlardan yola çıkarak en yakınlarına karşı verdiği fevri tepkiler de bunun neticesindedir.

İmam-ı Rabbanî Mektubat‘ında âlem-i sağir ve âlem-i kebir mukayesesi yapar ve her birinde insanın seyr-i sülukunun olduğunu belirtir. Aynı şekilde Bediüzzaman'ın Meyve Risalesi'nin Dördüncü Mesele’sinde verdiği daireler örneği de bunun en güzel izahlarından biridir. 

Kim, hangi daireye ne kadar önem verirse diğer dairelere olan ilgisi, hizmeti o nispette azalır.

Özetle, her iki âlemin selameti için sürgü’nün dengesini iyi kurmak icap ediyor.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder